Yine Bir Ekim Ayı Geldi…!


Değerli okuyucular,yine bir Ekim ayı geldi, yine hüzünlendim. Her Ekim ayında bu başlık altında  ülkemiz gerçeklerini dile getirip, hemen hemen aynı duygularla  bu makaleyi  yazıyorum.

Ne yazıktır ki yıllar geçiyor ama hemen her şey yerli yerinde duruyor.Bu kez bundan 3 yıl önce dile getirdiğim ve bazı yayın organlarında yer alan yazımı henüz  çözemediğimiz olumsuzluklara inat aynen sizlerle paylaşmayı düşündüm.

Aslında takvim yılı itibarı ile ,sonbaharın başlangıcı Eylül ayıdır. Ancak ne var ki insanların okul ve kış hazırlıklarına dört elle sarıldığı , akşamların erken çökmeye başladığı,üniversite’de okuyan veya  fakültelere yeni girmeye hak kazanan genç kuşakların barınma ve çalışma mekanları edinebilmek  için  koşuşturmaları , yani çevremizdeki  telaşe, bizlerin  sonbahar ile birlikte doğada meydana gelen değişiklikleri  algılamamızı çoğu kez engeller.

Ekim ayı ile beraber benim içimde bambaşka duygular ,bam başka çaresizlikler bir yumak olur ve ben bu yumağı çözememenin çaresizliğini yaşarım.Yumağın bir ucunda 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü,diğer ucunda ise 16.Ekim Dünya Gıda Günü…

Bu, her iki gün de  bana insanların kendi kendilerini aldattıkları veya çevrelerini oyalamak amacı ile elde ettikleri bir fırsat olarak görünür.Geçtiğimiz yıl 4Ekim  günü dolayısı ile yazdığım yazım da dilsiz dostlarımızın ruh halini ve onların sevgi ve korunmaya olan ihtiyaçlarını dile getirmiş, yine geçtiğimiz yıl bir sonraki yazımda ise 16 Ekim Dünya Gıda Günü Kutlamalarının bir kutlama olarak geçiştirilmemesine değinmiştim.

DİĞER HABERLER
Yeni Yılda Ne Değişecek? H.Yalçın KÖKSAL Uzman Veteriner Hekim

Yer yüzünde olduğu gibi ülkemizde de binlerce korunmasız  dilsiz dostlarımız olduğu,yaşam kalitelerinin her geçen gün giderek kötüleştiği  gerçeği göz ardı edilerek hem bu dostlarımızın ve hem de insanlarımızın sağlıklarının çok önemli ölçüde risk altında olduğu unutularak birkaç şanslı evcilin süslenip , çevreye hava atılması  ve sanki evcillerimizin çoğunun bu şartlarda yaşamlarını sürdürdükleri  imajı verilmesi bana son derece anlamsız ve samimiyetsiz geliyor.

Hayvanları koruma amaçlı kurulmuş ve gerçekten bu canlılar için maddi ve manevi hiçbir özveriden kaçınmayan sivil toplum örgütleri bulunmasına ve burada hizmet veren kişilerin bu konuda toplumu bilinçlendirme çabalarına samimiyetle yaklaşılarak bu hizmetler  çıkış noktası kabul edilip , resmi kurumlarımızın bu örgütler ile çok sıkı  ilişki içerisinde olmaları gerekmektedir.Belediyelerin bu konuda çok daha duyarlı olmaları ve barınakların hayvan ve insan sağlığının korunmasındaki önemini kamuya tam anlamı ile anlatmaları ve toplumsal desteği de arkalarına alarak köklü çözümleri  almaları gerekmektedir.

Tabiidir ki bu bağlamda İç İşleri ,Sağlık ve Tarım Köyişleri Bakanlıklarının da bu günkü tavırlarından acilen vaz geçerek bu konunun çözümü için teşkilatlarını harekete geçirmeleri gerekmektedir.Bu yüz yılda Medeniyetlerin Başkenti diye zaman zaman övünmeye kalktığımız İstanbul’un orta yerinde biz hala Kuduz dolayısı ile karantina uygulamaları yapmak zorunda kalıyorsak bu noktada her kuruluş ve her kişinin  şimdiye kadar yapılanların yetersiz olduğunu görerek derhal yeni bir program dahilinde kollarını sıvamalarının zamanı gelmiş ve geçmekte olduğunu kabul etmeleri  gerekir.

DİĞER HABERLER
Bir Yılı Daha Geride Bıraktık...H.Yalçın Köksal

16 Ekim’e gelince,dünyada milyonlarca insanın açlıktan ölmekte olduğu,ülkemizde açlık sınırı altında yaşayan insanlarımızın da artık milyonlar la ifade edildiği bir ortamda bizler hangi gıdanın  gününü  kutlamaya kalkıyoruz anlamak mümkün değil.Yılda bir gün böyle bir etkinlikte bulunarak veya ramazan ayında kurulan çadırlarda insanlarımızın bir öğün karnını doyurmakla bu sorunun çözülebileceğini düşünmek gerçeklerin inkarından başka bir şey değildir.

Tüm bunların dışında gıda üretiminden başlayarak tüketimine kadar insanların temel haklarının başında gelen yeterli beslenme hakkına ne derece saygılı olabiliyoruz öncelikle onun irdelenmesi  gerekir.Üretim sırasında sağlık kurallarını hiçe sayarak,hormon başta olmak üzere,zirai ve tıbbi ilaçları kullanırken bu ürünlerin dozaj ve kalıntı çalışmaları yapılarak insanlarımızı, daha da önemlisi geleceğimizin teminatı çocukları  koruyabiliyormuyuz?  Bu konularda kontrol ve eğitim mekanizmalarımızı ne kadar etkin kılabiliyoruz? Hala başta Ankara merkez olmak üzere sağlıklı bir et kesim ve üretim mezbahamız yoksa ve yakın geçmişte özelleştirme bahanesi ile   birilerine rant sağlamak amacı ile elden çıkartılan Ankara Kombinasının yerine yenisini  yapabilmişmiyiz?

Milyonlarca insanımızın  ülke genelinde yeterli muayeneden geçmeden yedikleri kaçak eti kim nasıl izah edebilir ki?İlgili sayın Bakan kendi ağzı ile ülkemizdeki kayıt dışı et üretiminin 500.000 ton olduğunu bu rakamında normal üretim ile eşit miktarda olduğunu ifade edebiliyorsa  varın gerisini siz düşünün.Tüketim de bilinçli olunamıyorsa ve son derece büyük miktarlarda gıda ısrafı yapılıyorsa evlerimizde atılan ekmek ten tutunda özellikle toplu yemek sunumu yapılan,hastane,otel,fabrika gibi yerlerde sergilenen ısrafı da şöyle bir gözümüzün önüne getirirsek ne kendi sağlığımızı ,ne de doğa dengesini hiç de ciddiye almadığımız ortaya çıkar.

DİĞER HABERLER
Aile İşletmeleri.... H.Yalçın KÖKSAL Uzman Veteriner Hekim

İşte kutlama adı altında dile getirilen bu iki gün dahi ardındaki gerçekler hiçe sayılarak topluma servis yapıldığında, Ekim ayının sonbahar manzaralarını bana unutturuyor ve gerçek manzaralar kaşısında hüzünlü olmama neden oluyor.

H.Yalçın Köksal

Uzman Veteriner Hekim

Veteriner Hekimler Derneği

Genel Sekreteri


29 Eylül 2010. 16:27
0 0 Oylar
Okuyucu puanı:
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Bütün yorumları gör
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
0
Düşünceleriniz bizim için önemlidir, lütfen yorum bırakınız.x