Türkiye’nin Gururu “Kınalı Kuzular”


 Çanakkale Destanı, milli ve manevi değerlere sahip, birbiriyle kenetleşmiş bir milletin eşi görülmemiş mücadelesinin adıdır.

Bizler okullarımızda şehit kelimesini çocuklarımıza öğretmekten ar ederken, onlar bizlerin geleceği için canlarını vererek şehit oldular ve analar vatan uğruna şehit olması için evlat yetiştirdiler.

İşte size Çanakkale Destanı’nı canlarıyla ve kanlarıyla yazanların hayatından bir örnek: “Kınalı Ali Destanı”

Belki birçok yerde defalarca okumuşsunuzdur. Ama bu kahramanımızın okurken gözyaşlarınızı tutamayacağınız hikâyesini şehitlerimizi yâd etmek için ben de aktarmayı kendimize borç biliyoruz.

Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da onlarla sohbet ediyor, ‘ Nerelisin?’ gibi sorular soruyordu.

Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı. Yanına çağırdı ve merakla sordu:

“ Adın ne senin evladım?” dedi.

“ Ali, komutanım” dedi.

“ Nerelisin?”

“ Tokatlıyım, komutanım, Tokat’ın Zile kazasındanım…”

“ Peki, evladım, bu kafanın hali ne? Saçlarının ortası neden kırmızı boyalı böyle?”

“ Cepheye gelmeden önce anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden yaktığınıda bilmiyorum.”
“Peki” dedi, üsteğmen. “Gidebilirisin Kınalı Ali.”

O günden sonra Ali’nin adı “Kınalı Ali” oldu.

Cephede tüm arkadaşları Kınalı Ali demekle yetinmiyor, saçındaki kınayı da alay konusu yapıyorlardı. Kınalı Ali, arkadaşlarına karşı sevecen ve dürüst tutumu sayesinde, kısa sürede hepsinin sevgisini kazandı.

DİĞER HABERLER
Kars Bölgesi VHO'da Ercan Ödül güven tazeledi

Bir gün memleketine mektup göndermek için arkadaşlarından yardım istedi. “Anama, babama burada iyi olduğumu bildirmek istiyorum. Ama okumam yazmam yok. Biriniz yardım edebilir misiniz?”

Biri değil, birçok arkadaşı yardıma geldi.

“ Sen söyle biz yazalım” dediler.

Kınalı Ali söylüyor, bir arkadaşı yazıyor, diğeri de söylenenlerin doğru yazılıp yazılmadığını denetliyordu.

“ Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben burada çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin.”

Kız kardeşinin, kendinden küçük erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını sorduktan sonra, köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini söyledikten sonra, “biz burada var oldukça bilesiniz ki düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir” tümcesi ile bitiriyordu.

Tam zarf kapatılırken Ali “ iki üç satır daha ekleteceğini” söyleyerek mektubun sonuna şunları yazdırdı.

“ Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın, ama burada komutanlarım da, arkadaşlarımda benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye gitmek sırası yakında inşallah kardeşim Ahmet’e gelecek, onu gönderirken sakın kına yakma saçına. Burada onunla da dalga geçmesinler. Tekrar ellerinden öperim anacığım.”

Gelibolu’da savaş giderek şiddetleniyordu. İngilizler kesin sonuç almak için tüm güçleriyle yükleniyorlardı. Cephede savaşan askerlerimiz önceleri birer, birer, sonraları beşer beşer, onar onar şehit oluyorlardı. Gelen destek güçleri de yeterli olmuyor, onların da sayıları giderek azalıyordu.

DİĞER HABERLER
Yumurta Zirvesi "Gelin yumurtaları sepete beraber koyalım" Sloganı İle Yapılacak

Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Ali’nin komutanı bu durum karşısında çaresizdi. Kendi bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi. Genç erlerine insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu cepheye göndermek zorunda kalmaması için Allah’a dua ediyordu.

Komutanlarını düşünceli ve sıkıntılı gören Kınalı Ali ve arkadaşları, komutanlarına gidip, ondan kendilerini cepheye göndermesini istediler. Askerlerinin ısrarları üzerine komutanları daha fazla direnemedi ve ölüme gönderdiğini bile bile bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.

Kınalı Ali ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye bile bile ölüme gidiyorlardı.

O gün güle oynaya Gelibolu cephesinde ölümle buluşacakları yere koşan Kınalı Ali’nin bölüğünden tek kişi geri dönmedi. Gidenlerin tümü şehit olmuştu. Bu olaydan kısa bir süre sonra Kınalı Ali’ye anne ve babasından mektup geldi. Onun yerine komutanı aldı mektubu ve buruk bir ifade ile okumaya başladı. Cepheye gitmeden önce arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna aile adına babası yanıt veriyordu.

“ Oğlum Ali, nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim. Öküzü sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da yakında cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum. Fazla yorulmuyorum da. Sen sakın bizi düşünme.”

DİĞER HABERLER
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın anlamı nedir? Neden kutlarız – kutluyoruz

Babası mektupta köydeki herkesten, akrabalarından haberler verdikten sonra “şimdi ananın sana diyeceği var” diyerek sözü ona bırakıyordu. Mektubun bundan sonraki bölümü Kınalı Ali’nin anasının ağzından yazılmıştı şöyle diyordu anası: “ Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler. Kardeşime de yakma demişsin. Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle, senle dalga geçmesinler. Bizde üç işe kına yakarlar;

1) GELİNLİK KIZA, GİTSİN, AİLESİNE, ÇOCUKLARINA KURBAN OLSUN DİYE;

2) KURBANLIK KOÇA, ALLAH’A KURBAN OLSUN DİYE;

3) ASKERE GİDEN YİĞİTLERİMİZE, VATANA KURBAN OLSUN DİYE…

Gözlerinden öper, selam ederim. Allah’a emanet olun.”

Ali’nin mektubu okunurken ve çevresindeki herkes onu dinlerken, hıçkıra, hıçkıra ağlıyordu… “ (Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesindedir.) Dün bu Ali’lerimizi şehit edenlerin bugün dedikleri her şeyi tam bir teslimiyetle yapıyoruz. Onlar da bizden, “vatan ve bayrak uğruna şehit olacak Ali’ler yetişmesin” diye yapısal değişimler istiyorlar. Ayık olalım, uyanalım. Bu vatana her zaman ve devirde Kınalı Ali’ler lazım.

(Bu öykü Çiftlik Dergisinde  yayınlanmıştır.Günün önemi ve okuyucularımızın istekleri üzerine tekrar yayınlanmaktadır)


29 Ekim 2011. 10:57
0 0 Oylar
Okuyucu puanı:
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Bütün yorumları gör
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
0
Düşünceleriniz bizim için önemlidir, lütfen yorum bırakınız.x