Eti Pahalı Yemeğe, Sütü Pahalı İçmeğe Hazır Olalım


Hayvansal besin tüketimi tüm toplumumuzu yakından ilgilendiren olmazsa olmazlardan biridir. Çünkü dengeli iyi beslenmenin temelinde hayvansal besin tüketimi yer alır.İyi beslenmeyen uluslar ciddi sağlık sorunlar yaşamağa ve tıpkı ülkemizde olduğu gibi bütçelerinden ciddi sağlık giderleri harcamaya mahkûmdurlar.Geçtiğimiz yıllarda sağlıkla ilgili Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırmada kronik hastalıkların % 60’a yakın bölümünü yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalıklar olduğu ortaya çıkmıştır.Hayvansal besin tüketemeyen uluslarda ilaç,hekim ve hastane masrafları diğer toplum hizmetlerin aleyhine olarak artar ve ekonomiyi tehdit eder.Tıpkı ülkemizde gittikçe artan sosyal güvenlik harcamalarında olduğu gibi.Tarihe baktığımızda orduların et ihtiyacını karşılamak için orduların arkasından hayvan sürüleri yürüterek eşlik ederlerdi ve et ihtiyacı olduğunda bu hayvanlar ihtiyaçları kadar kesilerek tüketime sunulurdu.

Hayvansal besinler insan beslenmesindeki önemlerinden dolayı daima tarih boyunca stratejik gıda maddesi olarak önemini korumuşlar ve uzay çağını yaşamamıza rağmen korumağa de vam ediyorlar.Özellikle kırmızı et tüketimi genç nüfusu yakından ilgilendiriyor.Yapısındaki çinko ( Zn ) nedeniyle yerine tavuk eti kullanmamız çok zor.Şayet kullanırsak çocuklarımızda gelişim bozukluğu yaşamamız olasıdır. Hatta yıllar önce bu konuda Manisa Tavuk Hastalıkları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğündeki görevim sırasında Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı ile tavuk etleriyle ilgili ortak bir araştırma çalışması yaptık ve yine o tarihlerde düzenlenen pediatri kongresinde fakülte dekanı ve Anabilim Dalı başkanı Sayın Prof. Dr.Baha Taneli tarafından bildiri olarak sunulmuştu

Ülkemizde kırmızı et’de yaşanan sorun çok ciddi boyutlardadır.Bu konuda yazılı ve görsel medya,basın,konuyla ilgili bir çok meslek mensubu ve akademisyen tarafından çeşitli yorumlar ve tartışmalar yapılarak eleştiri ve önerilerini ortaya koymaktadırlar.Bir Veteriner Hekim olarak yıllardır bu konuda düzenlenen çeşitli bilimsel toplantılara ve etkinliklere katıldım ve halen de katılmaktayım.Hatta İzmir ilinde İzmir Veteriner Hekimler Odasının da önderliğinde 30’a yakın tarım sektörünün değişik üretim dallarını temsil eden kuruluşların katılımıyla kurulan İzmir Tarım Grubunca düzenlenen aylık toplantılarına İzmir Veteriner Hekimler Odasını Temsilen katılıyorum.Her ay,İzmir Tarım Grubu bünyesinde yer alan sektörün değişik üretim dallarında yer alan üyelerimizin görevleri nedeniyle Türkiye’nin değişik bölgeleriyle olan ilişkileri sırasında Türk Tarımı ile yaptıkları tespitleri masaya yatırıyoruz ve durum değerlendirmesi yapıyoruz.Bunun yanı sıra meslektaşlarımız bugün siyasetçinin ve kimsenin gidemediği yerlere hayvan sağlığı hizmeti götürürken tarım’ın çok önemli bir üretim alanı olan hayvancılık sektörünün sorunlarını çok yakından,bire bir izliyor ve gerçeklerle yüzleşiyor ve bu bilgiler meslek örgütümüze ve örgütlerimize ulaşıyor ve değerlendiriyor,gerektiğinde kamuoyu ile paylaşıyor veya ilgili mercileri uyarıyoruz.

Yıllarını Tarım ve Köy işleri Bakanlığının değişik yerlerinde ve kademelerinde görev yapan bir meslek mensubu olarak hayvancılık sektöründe,et’de yaşanan gelişmeleri kaygı ile izliyorum ve ülkem adına üzülüyorum desem yalan değil.Çünkü geçtiğimiz yıllarda mesleğimle ilgili olarak A.B.D’de bulunan kardeşim ve akrabalarımın yardımı ile yaptığım araştırma ve incelemelerde  bulunduğum sırada orada bulunan Türk vatandaşlarımızla Türkiye ile A.B.D’nin eksi ve artılarını karşılaştırdık ve Türkiye’nin çok müthiş bir potansiyele sahip olduğunu gördüm.Fakat gerek insan kaynakları,gerek yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla,coğrafi zenginliklerine rağmen Türkiye’nin çok stratejik bir besin olan et’i,süt’ü üretemeyip halkına yedirememesi çok üzücü.Sorunun temelinde Türkiye’nin iyi yönetilememesi ve beceriksiz siyasetçilerden kaynaklanmaktadır.Dünyanın neresinde olursa olun beceriksiz politikacılar ülkelerinin hiçbir sorununa çözüm getiremiyor.Bunun yerine ya “güvenliği” ön plana çıkarıyorlar,ya “ortak bir tehlikeyi”(1).Şayet siyasetçilerimiz siyasi rantı bir kenara bırakıp biraz becerikli olsalar ve Türkiye’yi iyi yönetseler o kadar çok uzun yıllar beklemeğe gerek yok,bir yıl içinde inanılmaz gelişmeler yaşamamız hiç de sürpriz olmaz.

Bundan 30 yıl önce mesleğim gereği hayvancılık sektörümüzle ilgili yazdıklarıma ve tartıştıklarımıza bakıyorum,acaba biz mi yanlış yaptık?,yoksa bakanlık mı?,hatta bugün olduğu gibi o zamanda eleştirileri yaparken çevremizdeki bazı kişi ve kuruluşlar rahatsız oldukları için farklı eleştirileriyle karşılaşıyorduk.Aradan geçen koca 30 yılın sonunda görüş ve önerilerimizde haklı olduğumuzun ortaya çıkması sevindirici ve üzücü.Keşke biz haklı çıkmasaydık ülkemiz da ha çok et ve süt üretip insanlarımız bunları bolca tüketebilselerdi ve iyi beslenebilselerdi.Yine tekrar geçmişe baktım sürekli elimde ki çok geniş arşiv kaynaklarını inceledim.Hatta bir çok makale de kaynak olarak rastladığım bir türlü temin edemediğim,Türkiye’de ilk defa 1968 yılında düzenlenen “Türkiye Birinci Hayvancılık Kongresi” nin tüm bildirilerinin yer aldığı bildiri kitabını internet sayesinde sahaflardan buldum ve sektörle ilgili değerli büyüklerimizin,hocalarımızın ne gibi tespitlerde bulunduklarını ve o tarihlerde ne gibi sorunlar yaşadıklarına ve ileriye yönelik ne gibi önerilerde bulunduklarına bakma ve inceleme fırsatım oldu.O güne kadar Cumhuriyet tarihinde iki büyük iktisat kongresi yapılmış,bunlardan biri 1923’de ki Atatürk’ün katıldığı İzmir İktisat Kongresi,1948’deki özel sektörle ve özel sektörün sorunlarıyla ilgili 1500 kişinin katıldığı İstanbul’da ki kongreydi.Kongrede hayvancılık sektörünün sorunları dile getirilmeyince özel sektörün temsilcilerinden olan Aslan Tufan Yazman bu kongrede “Sanki hayvancılık davası ekonominin dışında bir faaliyetmiş gibi neden ilgilenilmediğini” dile getirerek hayvancılığı savunur ve bu kongrede ittifakla bir hayvancılık kongresinin yapılmasına karar verilir.Aradan geçen 20 seneye rağmen hayvancılık kongresinin düzenlenmeyip 1968 yılında böyle bir kongrenin düzenlenmesi çok önemliydi. Kongreye 603 delege katılmış, bu delegelerin % 72’si hayvan yetiştiricisi ve besicisi,%22’si kamu görevlileri,% 4’ü çeşitli üniversitelerden öğretim görevlileri ve % 2’si zamanın senatör ve milletvekillerinden oluşmaktaydı.Kongrede 116 kişi tartışmalara katılmış ve ayni zamanda tartışmalarda bulunmuştur.Yine bunların % 72,4’ü hayvan yetiştiricisi ve besicisi,% 15,2’si kamu görevlileri,% 9,4’ü öğretim görevlileri ve uzmanlar,% 3’de senatör ve milletvekilleri oluşturmuştur (2).Bu önemli kongreye hem zamanın Sağlık Bakanı,hem Tarım Bakanı katılmış,hayvancılık sektörünün halkın beslenmesinde ve sağlıklı nesillerin yetişmesinde ne kadar ö nemli olduğunu dile getirerek kaynakların seferber edilmesini dile getiriyorlar.Yine toplantıya bu gün bir çoğu hayatta olmayan,mesleğimizin çok değerli büyüklerinin,hocalarımızın ve çeşitli meslek mensubu ve sektör yetkililerinin katıldıklarını; önemli,çarpıcı tespit ve önerilerinin yer aldığını görüyorum.En çok dikkatimi çeken o zaman tespit edilen ve acilen çözülmesi gereken sorunların bugün hala devam ettiğini bu konuda ciddi bir mesafe kat edilmediğini görmek ne yazık ki çok üzücü ve acı verici.

Tarım konsepti bitkisel üretim + hayvansal üretim’in birlikte olduğu bir kavram olmasına ve arasında bir denge olmasına rağmen 1968 yılında düzenlenen “Birinci Hayvancılık Kongresi” nin bildirilerini incelediğimizde tıpkı yıllar önce ki tarım politikalarında olduğu gibi bugünde merhum Doç.Dr.Osman Nuri Koçtürk’ün yıllar önce sürekli dile getirdiği üzere ” Türk Tarım politikası geri ülkelere özgü,tek yanlı,tahıl üretimini ana dava olarak benimsemiştir”(3) şeklinde ki bir politikanın devamından başka bir şey olmadığı karşımıza çıkmaktadır.18.06.2009 Tarihinde İzmir’de düzenlenen “Tarım Zirvesinde” ki Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanının sanki yemin etmişçesine bakanlığının faaliyetlerini dile getirirken sürekli bitkisel üretimi anlatması ve övgü ile bahsetmesi,zirvede yanımda oturan bir Ziraat Mühendisi bayan akademisyenin Sayın Bakanın bu açıklamaları karşısında “niçin kendi mesleğiyle ilgili konuları anlatmıyor da sürekli mesleğinin dışında ki konuları anlatıyor” şeklinde serzenişte bulunması her şeyi anlatmaktadır.Bunun yanı sıra sanayiciye sermaye birikimi sağlama uğruna cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yıllardır tarım kesiminde yaratılan tüm değerler sanayi kesimine aktarılmış ve buna alışan sanayici hala bundan vazgeçmeyerek lobi faaliyetleriyle iktidarlara baskılar yaparak sürdürmek istemeleri,bunlar yetmiyormuş gibi 1980’li yıllardan itibaren başlayan liberal ekonomi ve serbest piyasa uygulamaları hem türk tarımını,hemde türk tarımının ana omurgasını oluşturan ve tarım’ın içinde bitkisel üretime göre katma değeri kat kat yüksek olan hayvancılık sektörünü zorunlu olarak fena vurmuş, bunun sonucunda çöküş hızla sürmüş (4) ve bugünlere gelinmiştir.Durum böyle olunca bugün hayvan cılık sektöründe yaşananlar hiçte sürpriz değil.

DİĞER HABERLER
Kurban Bayramında Veteriner Halk Sağlığı Açısından Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Hayvanlarımızı tıpkı insanlarımız gibi bugünde o zamanda besleyememişiz.Bunun için mer’alarımızın durumuna ve üretilen yem bitkilerine bakmak yeterli.Cumhuriyetin ilk yıllarında 77.996.000 ha olan mer’alarımız tarım arazilerinden kat kat fazla idi.Fakat yıllardır siyasetçilerin popülist politikaları ve bazı meslek mensuplarınında destek vermeleri sonucunda ileride sonucunun nereye varacağı düşünülmeden, sonu belli olmasına rağmen topraksız çiftçiyi toprak sahibi yapacağız hayaliyle olsa gerek yola çıkılmış ve mer’alarımızın sistemli bir şekilde sürülmesine göz yumulması sonucunda mer’alarımız 22 milyon ha kadar düşmüştür(5).Bunu anlayabilmek için Türkiye’ de toplam mer’a alanının,Türkiye’de geçmiş yıllardan günümüze kadar arazinin gnel dağılımı içinde nasıl bir değişim gösterdiğine bakmakta fayda var.Çizelge-1 dikkatlice incelen diğinde 1952-1965 yılları arasında ki 14 yıllık süre zarfında Tarla arazisinin 17.361 hektardan, 23.841 hektara çıkması,mer’a arazisinin 34.789hektardan,28.232 hektara düşmesi mera ve çayırların sürülerek vasıflarının geriye dönüşü olmayacak şekilde bozulması sonucunda tarla haline getirildiğini ortaya koymaktadır(6).Bu tespit zamanın FAO uzmanları tarafından yapılmış ve tarihlerde FAO uzmanlarınca düzenlenen ve zamanın Tarım Bakanlığınada verilen “Bade” raporunda yer almış ve bu raporda açık ve net bir şekilde tarla haline dönüştürülen 8 milyon hektar mer’a’ nın,Türkiye için hayatiyet arz etmesi nedeniyle derhal en az 4 milyon hektarının mer’aya iadesi gerektiği belirtilmiştir.Fakat bunun yapılabilmesi için büyük bir bütçe ve yatırım gerekmekteydi, kaynak bulunamaması nedeniyle ancak 90 bin hektarı meraya dönüştürülebilmiştir(7,8).Bu tahribat çizelge-2’de daha açık ve bariz bir şekilde görülmektedir.Bozulan bu mer’aların tekrar eski doğal haline gelebilmesi için en az 50 yıla ihtiyaç vardır.Bu konuda ki detaylı bilgilere arazilerin geldi kayıtlarına bakarak rahatlıkla ulaşılabilir.Emekliliğim öncesi zamanın Tarım İl Müdürü’nün görevlendirmesi sonucunda 22.2.1998 Tarih ve 23272 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 4342 sayılı “Mer’a Kanunu”nun ilk defa uygulamaya geçilmesi sırasında “Mera Birim Sorumlusu” olarak geldi kayıtlarında Ziraat Mühendisi arkadaşlarımızla yaptığımız incelemeler de 4342 sayılı yasa çıkmadan önce çeşitli yıllara ait mera arazilerinin bir şekilde sürülerek ertesi gün veya daha sonra zamanın İl ve İlçe Ziraat İşleri Müdürlüklerinde görevli Ziraat Mühendislerince mera vasfını kaybetmiştir şeklinde raporların verilmesiyle vasıf değişikliğine gidildiğini görünce çok şaşırdım ve hayretler içinde kaldım.Bu konuda geçmişte mer’alık alanların tarla haline dönüştürülebilmesi için bu şekilde düzenlenmiş sayısız raporlar,hatta mer’a’nın önemini kavrayıp bu tip vasıf değişikliğine karşı çıkıp itiraz eden bazı Milli Emlak Müdürlüklerince açılmış davalarla ilgili bilgileri devletimizin arşivlerinde bulmamız mümkün.İşte bugün hayvancılıkla ilgili yaşanan sorunların temelinde yatan mer’a sorununu yıllar önce bindiğimiz dalı keserek daha gangrenli hale gelecek şekilde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı kendi içinde ki personeller yardımıyla böyle çözdüğünü görüyoruz.Mer’aları bozup tarla haline getirmekle kalmamışız bu değerli arazileri daha sonra istihdam yaratma hayalleri ve vaatleriyle sanayi alanlarına ve konut alanlarına açmışız,1950-2008 yılları arasında sanayi ve konut alanına açılan tarım arazisi miktarı 2.5 mil yon hektarı bulnaktadır.

Mer’alarımız hayvancılık sektörümüz için hayatiyet gerektiren bir konu olması rağmen bu şekilde talan edilip yok edilmesi Türkiye’nin geleceği açısından çok vahim bir gelişmedir.Hayvancılığı gelişmiş ülkelerden A.B.D’ne baktığımızda yıllar önce mer’alarının % 50 payla süt üreti mine, % 80 payla sığır eti üretimine ve % 95 payla koyun eti üretimine (4) katıldığını görüyoruz. Bu da mer’anın hayvancılık sektörü ve sanayisi ile ekonomik yönden ne kadar güçlü bir bağın olduğunu ortaya koymaktadır.Bugün,geçtiğimiz yıllarda FAO tarafından hazırlanan ve 1988 yılında yayınlanan istatistiki bilgilere göre gerçek mer’a ve çayırlık alanlarımızın 8.7 milyon hektar olarak belirtilmesine rağmen (6,7,8,9)1999 yılı itibariyle bizim kayıtlarımıza göre 21.1 milyon hektar olarak görünmekteydi.Bu mer’alık alanında % 47.28’ine tekabül eden 7.567.864 hektarlık bölümü Doğu Anadolu Bölgesi (DAB)’nin 16 ilinde bulunmaktaydı.DAB mer’a’larının Türkiye’ nin mer’a  alanlarının büyük bir kısmını oluşturmasına karşılık verimleri çok düşüktür (5) Oysa 4342 sayılı “Mer’a Kanunu” çerçevesinde yürütülen çalışmalar sonucunda 2008 yılı itibariyle mer’a ve çayırlarımızın toplam alanının 14.6 milyon hektar olduğu görülmüştür.Cumhuriyetin ilk yıllarında tarım arazilerinden kat kat fazla olan ve toplam 77.996.000 ha olan mer’alarımızın hoyratça ve hovardaca tahrip edilerek yok edilip tarla haline dönüştürülürken mer’adan elde edilmesi düşünülen ve hayvanlarımızın ihtiyacı olan kaliteli kaba yemi yani kalite li otu dahi üretmemişiz veya üretememişiz,2009 yılında elimize ulaşan bilgilere göre yem bitkile ri üretim alanının 1 milyon hektar, karma yem üretiminin 49.4 milyon ton,kaliteli kaba yem üreti minin 8.1 milyon ton,kaliteli kaba yem açığının 31.9 milyon ton olduğunu görüyoruz.Fakültede ki eğitimim sırasında Zootekni Dersine gelen değerli hocam Prof. Dr.Nevzat Uludağ’ın yıllar önce söylediği bir İtalyan ata sözünü zootekni dersi sırasında hayvan yetiştiriciliğinde hayvan bes leme açısından,kaliteli kaba yemin ve mer’anın önemini ortaya koyabilmek için şöyle söylemiş ti;”çocuklar,hayvanını besleyemeyen bir millet aç kalmağa mahkumdur”,ne kadar doğru söyle miş,şu anda Türk Halkı zamanında fikirlerinden dolayı koministlikle suçlanan merhum değerli meslek büyüğümüz ve hocamız Doç.Dr. Osman Nuri Koçtürk yıllarca yırtınırcasına bas bas bağı rıp tüm kitaplarında ve makalelerinde de dile getirdiği gibi,yeterli et,süt,peynir,yoğurt,tereyağı tü ketememeden dolayı gizli bir açlık yaşamakta midesini hububatla,ekmekle doldurarak fiziki do yuma ulaşma mücadelesi vererek açlığını gidermektedir.Bugün bırakın et,süt,peynir v.s’yeyi,ek mekle karnını doyuranlar veya doyurabilenler kendini şanslı hissetmektedirler.Bugün çok övündü ğümüz tavukçuluk sektörü bile yem katkı maddesi,veteriner ilaçları,aşı,damızlık ve bir çok yem hammaddesi açısından tamamen dışarı bağlı.Onca Ziraat Fakültesine,binlerce Ziraat Mühendisi ne,tıpkı derin devlet gibi Türkiye’de oluşmuş bitkisel üretim odaklı tarım lobisinin oluşturduğu vesayete göre yıllarca hareket eden Tarım ve Köy işleri Bakanlığına bütçeden yıllarca aktarılan kaynaklara rağmen hayvancılık sektörünün olmazsa olmazları olan mısır ve soyayı,en basit  31.9 milyon ton kaliteli kaba yemi üretemeyen bir Türkiye’de hayvancılığı kalkındırmanız mümkün mü?,hayır mümkün değil.Tıpkı Doç. Dr.Osman Nuri Koçtürk’ ün 1968 Birinci Hayvancılık Kongresinde tartışmalar bölümünde söylediği gibi sizlere soruyorum,mısırı,soyayı ve kaliteli kaba ye mi biz veteriner hekimler mi üreteceğiz ?,bu görev bizim görevimiz mi?,yine Doç.Dr.Osman Nuri Koçtürk’ün belirttiği gibi herkes evinin önünü temizlemek zorundadır,artık takke düştü kel göründü.Bir diğer önemli konu ise hayvan ıslahı.Yine 1968 yılında yapılan düzenlenen “Türkiye Birinci Hayvancılık Kongresi”nde sunulan bildirilerden,özellikle merhum,değerli büyüğümüz, hoca mız,zootekninin duayenlerinden Prof.Dr.Selahattin Batu’nun sunduğu bildiriyi çok iyi analiz etmek yeterli,adeta Türkiye’nin hayvancılıkla ilgili fotoğrafını ortaya koymaktadır.Bu değerli hoca mızın bildirisi ışığında Türkiye hayvancılığına baktığımızda yerli sığır varlığı,bazı lokal ırklar bir yana bırakılırsa Boz ırk,Yerli Kara,Güney ve Doğu Anadolu Kırmızısı tarafından oluşan geniş ölçüde mer’a hayvancılığına dayanan,ıslah edilmesi gereken bir hayvancılık yapısına sahip olduğumuzu görüyoruz ve mevcut sığır varlığının ıslahı için ilk adım Cumhuriyet döneminde 1925 yılın da atılıyor.Bu çalışma ile Bursa Karacabey harasına ve Anadolunun batı bölgelerine Montafon ve İsviçre Esmerleri getirilmiş,Karadeniz kıyı şeridi Jersey;Batı,Orta,Doğu Anadolu ile Trakya esmer ırk;İstanbul,Kocaeli,Sakarya ve İzmir yöresi Holstein;Akdeniz ve Güney Doğu Anadolu bölgeside  Güney Kırmızısı ırkı yetiştirme bölgesi olarak tespit edilip bu yönlerde ıslah çalışmalarına gidilmiş.Bunun dışında sığır sun’i tohumlama faaliyetine kurulan sun’i tohumlama teşkilatı ile 1949 yılında başlanarak zamanın beslenme,ulaşım,eleman v.s gibi çok zor şartlara rağmen % 70 döl tutma ve yavru eldesi gibi büyük bir oranla önemli başarı elde edilmiş ve kısa zamanda 600 bin melez koyun elde edilmiştir.Tarım ve Köyişleri Bakanlığının geçtiğimiz yıllarda ki suni tohumlama faaliyetlerine istinaden bütçeden ayırdığı paylara yıllar itibariyle baktığımızda gittikçe düştüğünü görürüz,şöyle ki;1950 yılında toplam bakanlık bütçesinin % 10.77’ni oluştururken, 1955’de % 6.09,1960’da % 3.09 ve 1962 yılında da % 2.09’a düşmüştür (6).Merhum hocamızın zamanın Tarım Bakanlığının bu uygulamalarından şikayetçi olduğunu görüyoruz.Şimdi şu anda ki döneme bakıyoruz Bakanlığın tepe noktasında kendi meslektaşımız olmasına ve uzun süredir bakanlık makamında görev yapmasına rağmen tüm uyarılarımıza rağmen hayvancılık ve sun’i tohumlama konusunda ciddi tedbirleri almadığına şahit oluyoruz.Şayet alınmış olsa idi hayvancılık sektöründe süt ve ette bugün yaşanan sıkıntılar yaşanır mı idi ?,tabii ki yaşanmazdı son uygulamalarla sun’i tohumlama uygulaması için bir takım desteklemeler getirilmiştir fakat eksik ve yetersizdir.Serbest Veteriner Hekimler’e daha önce verilip sonra bazı usulsüzlükler nedeniyle kaldırılan destekleme primleri niçin çürük elmalar ayıklanıp tekrar verilmiyor?.Peki çiftçilere yapılan destekleme prim ödemelerinde hiç mi usulsüzlükler yapılmıyor?,birkaç çiftçinin yaptığı usulsüzlük nedeniyle niçin tüm çiftçilere verilen destekleme primleri durdurulmuyor?,niçin meslek odalarıyla iş birliği yapılmıyor?,pire için yorgan yakmağa değer mi ?.Halkımızın yeterli ve dengeli beslenebilmesi ve istenen et ve süt üretimini sağlayabilmemiz için hayvan sayısının sağlıklı bir şekilde çoğaltılabilmesi için sun’i tohumlama şarttır.Bunun gerçekleşmesinde Veteriner Hekim’in rolü çok büyük  olup hiç bir şekilde yadsınamaz.O nedenle ülke şartlarına,hatta coğrafi bölge şartla rına uygun sun’i tohumlama politikaları oluşturulmalı ve  destekleme uygulamalarına acilen gidilmelidir.

DİĞER HABERLER
“3 Yıl İçinde Et İthal Etmeyen Ülke Haline Geleceğiz “ iddiası

Kırmızı ette yaşanan sorunların ana temelini;yem hammadde ve kaliteli kaba yem üreti mi,konsantre (fabrika) yem fiyatları,hayvan ıslahı ve çiğ süt fiyatları oluşturmaktadır.Oysa Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanının bunları görmezlikten gelerek yeterli üretim olmamasının yanında yetiştirici kesimini spekülatör olarak değerlendirmesi kabul edilemez.Oysa son birkaç yıldır çiğ süt fiyatları konusunda süt hayvanı yetiştiricileri sürekli uyarıda bulunmalarına rağmen “Süt Sanayicisi” nin çiğ süt fiyatlarına yönelik anlaşılamayan spekülatif uygulamaları bugünkü et fiyatları nın arkasında ki çok önemli ve gizli bir gerçektir.Çünkü tüm dünyada olduğu gibi et ihtiyacı sadece etçi ırk hayvanlarla sağlanmayıp sütçü ırk hayvanların erkek buzağılarının besiye ayrılmasıyla da sağlanmaktadır.Peki Süt Sanayicisi uyguladığı çiğ süt fiyat politikalarıyla adeta patlama ya hazır bir bomba haline gelen süt hayvanı yetiştiriciliğine darbeyi vururken ve ayni zamanda bugünkü yaşanan et krizinin oluşmasına zemin hazırlarken ve bu zemini hazırlayan önemli aktör konumunda iken Sayın Bakanın “Süt Sanayicisi”ne sesini çıkarmayıp suçluyu başka bir yerde ara ması çok manidardır.Bir diğer sorun mevcut iktidar devletin tüm organlarına istediği gibi atama yaparak devletin tüm organlarını istediği gibi yönetme erkine sahip iken kalkıp “Spekülatör’ler den şikayetçi olması anlaşılır bir davranış değildir.Devletin olanakları kullanılarak niçin spekülatörlerin önüne geçilmeyip,geçmiş iktidarlar tarafından denenmesine rağmen sonu hüsranla biten bir uygulama olan hayvan ve et ithalatını sorunun çözümü için benimseyerek uygulamaya konması sorunu daha da içinden çıkılamaz hale getirmez mi?.Şunu unutmamalıdır ki;siyaset şikayet merci olmayıp çözüm üretme sanatıdır.Bunu yapamıyor iseniz ilgili meslek kuruluşlarının tepki, şikayet,eleştiri ve önerilerini dikkate alarak ve ayni zamanda ilgili üniversiteleri de bir araya toplayarak soruna çözüm oluşturmak için toplantılar düzenleyip değişik çevreler arasında gerekli uzlaşıyı sağlayarak kararlar alıp uygulamaya koymak en doğrusudur.Bunu yapmayıp çareyi ithalatta aramak çok büyük tarihi  hatadır.Kırmızı ette yaşanan sorunların ana temelini;yem hammadde ve kaliteli kaba yem üretimi,konsantre (fabrika) yem fiyatları,hayvan ıslahı ve çiğ süt fiyatları sorununu temel alarak çözü me başlanmalı,bunlarla bağlantılı diğer sorunlarıda tıpkı merdivenin basamakları gibi teker çöze rek ilerlenmeli ve bir zemine oturtulmalıdır.Yem hammadde ve kaliteli kaba yem üretimi, konsantre (fabrika) yem fiyatları hayvan ıslahı ve çiğ süt fiyatlarını dikkate alınmadan veya bazıları nı dikkate alarak yapılacak parçalı çözümler günü kurtarmaktan başka bir şey olmayacaktır. Bu gün önce E.B.K’na verilen canlı hayvan ithalatı et fiyatlarına çözüm üretmeyince bu sefer E.B.K Genel Müdürlüğünün yanı sıra 27.05.2004 tarihli “5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve De netlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun”a göre kurulmuş olan özel ve resmi kombinalar ile hayvancılık konusunda faaliyet gösteren ve bu konuda yatırımı olan kişi ve kuruluşlara ithalat yapabilme yetkisi verilmiş bulunmaktadır (10). Düne kadar özel sektöre müsaade vermeyeceğiz diyen Bakanlık ve Sayın Bakan ve Bakanlık tamamen tersi bir uygulamaya gitmiş bulunmaktadır.İthalat ile  tıpkı geçmiş yıllarda daha önceki iktidarların yaptığı hatalar tekrarlanarak yabancı çiftçiler ve ülkemizde ki bazı çevreler zengin olup kasalarını,ceplerini doldururken,hayvancılık sektörüne telafisi çok güç zararlar verilmesi so nucunda et’i hatta süt’ü,peyniri bugünkünden daha pahalıya tüketmeğe mahkum olacağımızı kimse unutmamalıdır.Bunun için 1986 ve 1995 yılının gazete arşivlerine bakmak yeterlidir.

DİĞER HABERLER
Yeni gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanını Bekleyen Bitmeyen Oyun.Canlı Hayvan ve Et İthalatı

İthalat ile Türkiye’nin hayvancılık sorununu ve et sorunun çözmek imkansız ve mümkün değil.Geçmişte olduğu gibi ithalat ile ancak ülkemize,ülkemizde olan veya olmayan hastalık ithal edilir.İthalat devam etmesi halinde eti daha pahalıya yemek zorunda kalacağımızı herkes çok iyi bilmelidir.Peki ne yapılmalıdır ?:

*Doğru tesvik sistemi

Temel hayvansal ürünlerden et ve süt ile bu temel hayvansal ürünlerden elde edilen et ve süt ürünlerini ucuza tüketebilmemiz için bunlar muhakkak dünyanın gelişmiş ülkelerinde

(Almanya,Fransa,İngiltere ve A.B.D. v.s.) olduğu gibi ve şekilde sübvanse edilmelidir.Ülkemiz de halkımızın temel ihtiyacına yönelik yapılan hayvansal besin üretimi için uygulanan sübvan siyonlar gelişmiş dünya ülkelerinin çok gerisinde ve daha önemlisi girdiler bu ülkeler ile karşılaştırılamayacak kadar yüksektir.Türk çiftçisi başarısız değildir.Ancak pahalı girdi ve eksik altyapı nedeniyle sorun yaşamaktadır.Kapsamlı ve daha ucuza et üretimi için çalışma yapılmalıdır.Son donemde sıkça adı gecen etçi ırkların üretimi ancak geniş çayır mer’alara sahip olmakla ve bu çayır mer’aların ıslahı ile mümkündür(11).

*Doğru süt fiyatı

Tüm dünyada olduğu gibi halkımızın beslenebilmesi için ihtiyaç duyulan temel hay vansal besin olan et,sadece etçi ırklardan karşılanmaz,bilakis süt ırkı hayvan yetiştiriciliğinden de karşılanır.Dolayısıyla süt hayvancılığına yönelik uygulanacak yanlış politikalar hem süt,hem de et üretimini yakından ilgilendirmektedir.Çünkü et üretimi için gerekli olan besilik dana ihtiyacı süt hayvanlarından doğan erkek buzağılardan temin edilmektedir.Ülkemizde süt sanayicisi tarafından yıllardır çiğ süt alım fiyatlarındaki keyfi uygulamalar çiğ süt üretimi yapan süt hayvanı yetiştiricilerini mağdur etmiş,yem ile süt arasında parite bozularak 1 litre süt satan yetiştirici 1 kg yem alamaz hale gelmiştir.Zarar eden süt hayvanı yetiştiricileri damızlık hayvanlarını mezbahaya ver mek zorunda bırakılmışlardır.Bunun sonucunda besi materyalinde ciddi azalmalar yaşanmış hala da yaşanmaktadır.Normali,1 litre süt satan süt hayvanı yetiştiricisinin 2 kg yem alabilmesidir(11).

*Doğru vergi sistemi

Bugün Türkiye’nin gerçek et tüketimi ihtiyacının karşılanabilmesi içinet üretimi nin % 300,süt üretiminin % 50 arttırılması gerekmektedir.Mevcut tüketim rakamları gerçeği yan sıtmamaktadır.Çünkü yurt genelinde gelir dağılımındaki ve vergi uygulamalarındaki adaletsizlikler ucuz et tüketimini doğrudan etkilemektedir.Örneğin;mücevher alımlarından sıfır KDV alınırken et ve süt gibi temel besin maddesinden % 8 vergi alınmaktadır.Ayrıca yurt genelinde gelir dağılımındaki ve vergi uygulamalarındaki adaletsizlikler tarımsal girdileri yakından etkilemektedir.Bunun için tarımsal girdilerdeki vergilerde iyileştirmelere gidilmelidir(11,12).

*Doğru dış ticaret politikaları

Ülkemizde uygulanan yüksek faiz düşük kur politikası üreten kesimi olumsuz etkilemektedir.Israrla sürdürülen bu politika ülkemizi giderek “üretemez” hale getirmektedir. Hem rekabet gücümüzü öldürmekte, hem de dış girdilerin maliyetini artırmaktadır. Son yıllarda gittikçe büyüyen cari açık bunun en somut göstergesidir.Ülkemizde üretilen et, süt ve ürünlerinin üretimi,ülkemiz ihtiyacını karşılar hale getirilmeli ve aynı zamanda Türkiye dünya coğrafyasında klimatolojik açıdan dünyada ticari hayvancılığın yapılabileceği en uygun bölgede olması,OECD tespitlerine göre dünya nüfusunda ki artış göz önünde bulundurarak 2015 yılında dünyada ki kırmızı et tüketiminin % 31 artacağına kesin gözüyle bakıldığı dikkate alınarak,hayvan kaçakçığının önüne geçilebilmesi açısından da çevremizdeki komşularımızın et ve süt ürünleri taleplerini göz önüne alacak bir hayvancılık politikası oluşturulup hem çevremizde ki komşularımıza et ve süt ürünleri satacak ilk ülke Türkiye olması yanında hayvan sağlığı yönünden de önemli bir sorun haline gelen ve milyarlarca dolar maddi ve manevi zarara neden olan bulaşıcı hayvan hastalıklarının ülkemize taşınmasının önüne geçilebileçeği unutulmamalıdır.Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da gerçekleştirilen Türk – Arap Ekonomik Forumu’nda, İzmir Tarım Grubu temsilcimiz Sayın Sümer Tömek Bayındır’ın tarım ile ilgili oturumda söz alarak ülkemizin çok gelişmiş bir süt sanayisi olduğunu, 400 milyon nüfuslu Arap ülkelerindeki kardeşlerimizin bu ürünleri Türkiye’den al mamaları için  hiç bir sebep bulunmadığı dile getirilmiştir.Dolayısiyle süt sanayimizi bu şekilde savunan tek katılımcının temsilcimiz olması da kanımızca ayrı bir öneme sahiptir. Gerektiğinde süt sanayisini yererken,yeri geldiğinde savunmamız elbette ülkemiz çıkarına ve yararınadır.Ülke mizin çok önemli bir tarım ülkesi olduğu,çok verimli topraklarında dünyanın en geniş çeşitlilikte tarımsal ürün üretme kabiliyeti anlatılarak Arap yatırımcılardan ülkemizde tarımsal üretim yatırımı yapmaları istenmektedir.Arap ülkelerinin ihtiyacına da çözüm olarak sunulan Türkiye’mizde bugün bu üretimi yapmayıp ithalatçı duruma düşmek ve Türkiye’nin kendi tarım toprağını değer lendirmekten aciz olarak görünmesi birer çelişki olarak ortaya çıkmaktadır.Sonuç olarak, sorunlara bugüne kadar radikal bir çözüm üretilemediği için et ve sütü, bunların ürünlerini pahalıya tüketmek zorunda kalıyoruz(11,12).İthalat çözüm değildir, bilakis bugün pahalı olarak dile getirilen yerli üretim eti önümüzdeki aylarda ithalatın meydana getirdiği tahribat sonucunda daha pahalıya tüketmek zorunda kalacağız. İvedilikle ithalata derhal son verilerek kendi hayvan varlığımızı arttırmak için tüm kaynaklarımızı seferber ederek istikrarlı biçimde çalışılmalı,üretim ve teşvikler bu yönde planlanmalıdır.Aksi taktirde eti pahalı yemeğe,sütü pahalı içmeğe hazır olmalıyız.

Kaynaklar

1.BATUM,S.(2006) Politikacılar beceriksiz olunca.30.Kasım 2006 Tarihli Vatan Gazetesi – İSTANBUL
2.Kongre Hakkında Tanımlama (1968). Türkiye Birinci Hayvancılık Kongresi Bildiri Kitabı.13-14-15 şubat 1968 Türkiye Birinci Hayvancılık Kongresi – ANKARA
3.KOÇTÜRK,O,N(1977) Hayvansal Besinlerin İnsan Beslenmesinde ki Rolü ve Etkileri. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi,Yıl:Nisan-Mayıs-Haziran-1977,Cilt:47,Sayı:2 – ANKARA
4.SERİN,Y.(1999) Doğu Anadolu Bölgesi’nde Mer’aların Problemleri ve Çözüm Yolları. Tarım ve Köy,Mayıs-Haziran 1999,Sayı:177,Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dergisi – ANKARA
5.TURGUT,S(2006) Unutulan Sektör.16.02.2006 Tarihli Akşam Gazetesi – İSTANBUL
6.BATU,S.(1968) Türkiye Hayvancılığının Kalkınmasında Alınması Gerekli Zootekni Ted birleri. 13-14-15 şubat 1968 Türkiye Birinci Hayvancılık Kongresi – ANKARA
7.DİLMEN,S(1968) V.No’lu Tebliğ tartışmalarına cevabı.13-14-15 şubat 1968 Türkiye Birinci Hayvancılık Kongresi – ANKARA
8.DİLMEN,S(1968) Türkiye Hayvancılık Endüstrisinde Yem ve Hayvan Besleme Sorunla rı. 13-14-15 şubat 1968 Türkiye Birinci Hayvancılık Kongresi – ANKARA
9.ALKAN,M(1993) Mer’a Sorunumuz ve Çözüm Önerisi. Türk Veteriner Hekimliği Dergi si,Yıl;1993,Cilt:5,Sayı;3 – ANKARA
10.ÖZKAN,R,K.(2010) Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan’a cevaplaması için verilen “ Besi İthalat Yetkisinin Özel Sektöre de Verilmesi” Hakkında Soru Önergesi.TBMM-ANKARA
11.Et ve Hayvan İthalatı Çare Olur mu ?.28.06.2010 tarihli İzmir Tarım Grubu Bildirisi.
12.CİVAN,O (2008) 1.9.2008 Tarihli Manisa,E.B.K Özelleştirme İptal Davası Bilirkişi Raporu –
ANKARA

Adnan SERPEN

Veteriner Hekim

İZMİR  Veteriner Hekimler Odası Onur Kurulu Üyesi

E-Mail:adnanserpen@mynet.com-adnanserpen@yahoo.com


6 Eylül 2010. 08:19
0 0 Oylar
Okuyucu puanı:
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Bütün yorumları gör
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
0
Düşünceleriniz bizim için önemlidir, lütfen yorum bırakınız.x