Türk Bayrağı,Kanada’lı Okul Müdürü ve Bergama Cumhuriyet Savcısı


bayrak_turk
Zafer KARADAĞ
40 yıl düşünsem, bu üç farklı değerin bir araya geleceği, böyle bir yazı kaleme alacağım aklıma gelmezdi, ama hayat işte böyle bir şey, size bazen iyi, bazen de kötü sürprizler sunabiliyor.
Tarih 30 Ağustos 2013 Cuma, yer İzmir’in Bergama İlçesi…
Halkımız, Zafer Bayramı’nın 91. yıl dönümünü coşkuyla kutluyor.
Ancak geçit resmi sırasında, herkesin ayakta selamladığı Türk Bayrağı önünden geçerken istifini bile bozmayarak oturmaya devam eden Cumhuriyet Savcısı, bu tutumu ile Ülke gündeminin de ilk sırasına oturmayı başarıyor.
Doğum günümü buruk kutlamama sebep olan bu tatsız olayı ve Cumhuriyet Savcısı’nın bu saygısızlığı neden yaptığını düşünürken, aklıma birden o, Kanadalı lise müdürü geldi…
Tarih 30 Haziran 2006 Cuma, yer Çin Halk Cumhuriyeti’nin Jiangsu Eyaleti…
Wujiang Kentinde faaliyet göstermekte olan, “Sino-Canada High School” adlı Uluslararası lisedeki bir kutlamaya, onur konuğu olarak katılıyorduk.
Karadağ Ailesi olarak özel davet edilmiştik, çünkü bizim için çok anlamlı ve gurur verici bir kutlama yapılıyordu.
Okulun tarihindeki ilk Türk öğrenci olan oğlum Fatih Karadağ, daha Yurt dışındaki ilk eğitim yılı olmasına rağmen, okul birincisi olmayı başarmıştı.
Mezunlarına hem Çin, hem de Kanada Lisesi diplomalarını birlikte vererek, Kanada Üniversitelerine sınavsız girebilmelerine olanak sağladığı için, öğrencilerine oldukça sıkı bir eğitim ve öğretim programı uygulayan, ünlü bir okuldu burası.
Fatih, bugün Çin’in en iyi üniversitelerinden birinin Bilgisayar Mühendisliği Fakültesi’nde son sınıfa gidiyorsa eğer, o lisede aldığı eğitimin kalitesi de ortada demektir.
Yeri gelmişken… Geçenlerde, Lenovo’nun fabrikasında Türk Heyeti’ne bir brifing veren yöneticiye Oğlumdan bahsedince, gözleri büyüdü ve; “Bilgisayar Mühendisliği Fakültesi’ni Çince okuyan bir Türk öğrenci ha? Diplomayı alınca hemen gelsin, bizde çalışmaya başlasın!” dedi. Ben de; “Yaa, ne demezsin, O’nu sizin için büyütüp okuttum da sanki…” dedim gülerek. 🙂
Benim Gelinim, yani büyük Oğlumun eşi Çinli ve o da bir bilgisayar mühendisi olduğu için, Fatih bu fakültenin sınavını kazandığı zaman; “Babacığım, ben Çinli olduğum halde, bu fakülteyi zor bitirmiştim, Fatih için de çok zor olacak” demişti ama maşallah Oğlum şimdi son sınıfta…
Neyse, biz yine o güne dönelim…
Önce teker teker Öğretmenleri ile Fatih hakkında konuştuk, açıkçası, Oğlumuz için söylenenler benim de, eşimin de koltuklarımızı kabarttı.
Sonra okulun müdürü Mr. Mark Butcher, bizi odasına davet ederek kahve ikram etti. Müdür Bey’in övgüleri sadece Fatihim’le de sınırlı kalmadı, sağolsun, böyle iyi bir evlat yetiştirdiğimiz için bize ve bu düzeyde donanımlı bir öğrenciyi naklen gönderdiği için de Muğla Anadolu Lisesi’ne teşekkür etme nezaketini gösterdi.
Müdürün konuşması bitince, ben söz aldım ve Okuldan bir talebimin olduğunu söyledim, bunu duyunca, gülerek dedi ki;
– “Hayrola Mr. Karadag, oğlun okul birincisi oldu diye bizden para mı talep edeceksin?”
– “Ah, Mr. Mark ah” dedim ben de gülerek, “siz Batılıların aklı fikri hep parada, ama merak etme paranızı istemiyorum.”
– “Öyle mi? Peki ne istiyorsun?”
– “Bu okul bir Çin-Kanada ortaklığı olduğu için girişte bir Çin, bir de Kanada bayrağı var, değil mi?”
– “Evet, aynen öyle.”
– “Çok güzel, fakat şimdi okul birincisi olan öğrenci ne Çinli, ne de Kanadalı, o bir Türk, bu yüzden sizden oraya bir direk daha dikmenizi ve göndere bir de Türk Bayrağı çekmenizi istiyorum.”
Müdürün o gülen yüzünün yerini, şaşkın bir ifade almıştı;
– “Şaka ediyorsun her halde?” dedi
– “Hayır Mr. Mark” dedim, “ben son derece ciddiyim.”
– “İyi ama, bu mümkün değil.”
– “Peki ama neden?” diye sordum.
– “Çünkü” dedi, “istesem bile, böyle bu talebe peki demeye benim yetkim bile yetmez.”
– “Öyle mi?” diye üsteledim, “peki kimin yetki alanına girer bu durum?”
Alnında biriken terleri silen Mark, beni başından savabileceğini sandığı bir gerekçe sundu;
– “Böyle bir talebi ancak Okulun Yönetim Kurulu karşılayabilirdi ama eminim onlar da kabul etmeyeceklerdir.”
– “Denemeden bundan emin olamayız Mr. Mark” dedim, “ben resmi olarak bir dilekçe yazayım, siz de benim bu talebimi Yönetim Kuruluna götürün lütfen.”
Rahatlamış insanların yüz ifadesi ile yeniden gülümsemeye başlayan Müdür Bey;
– “Boşuna uğraşmayın Mr. Karadag” dedi, “kabul edeceklerini hiç sanmıyorum.”
– “Önemli değil Müdür Bey” dedim, “siz benim dilekçemi işleme koyun da, Yönetim Kurulunuz; ‘kabul edemeyiz’ diye yazılı bir cevap versin, benim için bu da yeterli olur.”
– “Anlamadım, nasıl yeterli olacak ki?”
– “Biz Müslüman bir Aile olduğumuz için, size bunu şöyle bir örnekle izah edeyim. Karıncaya sormuşlar; ‘Nereye gidiyorsun?’ diye, o da; ‘Hac farizasını yerine getirmeye gidiyorum’ demiş. Gülmüşler; ‘ilahi Karınca, senin etin ne, budun ne? Mekke’ye varmaya ömrün bile yetmez ki.’ O zaman Karınca şöyle cevap vermiş; ‘Önemli değil, Hacı olamasam da, yolunda ölürüm!’ Yani Mr. Mark, Okul Yönetimi talebimi kabul etmese bile, Türk Bayrağı’nı orada görmek için sonuna kadar denemiş olmam önemli ve ben son ana kadar umudumu koruyacağım.”
Verdiğim bu örneği şaşkın bir ifadeyle dinleyen Müdür Bey;
– “Mr. Zafer, inan bu söylediklerinden çok etkilendim, dilekçeni memnuniyetle Yönetime sunacağım, dilerim kabul ederler.” dedi. Hemen oracıkta elimle bir dilekçe yazdım ve imzalayıp kendisine verdim. Sonra da, içimizde bir huzur ve umutla evimize döndük.
Aradan iki hafta geçmişti ki, Mr. Mark’tan bir e-posta geldi;
– “Mr. Karadag, size bu haberi vermekten büyük bir mutluluk duyuyorum, Yönetim Kurulumuz, ilk defa karşılaştıkları bu sıradışı talebi ciddiyetle değerlendirdiler ve kabul ettiler. Bu yıldan itibaren okul birincisinin ait olduğu Milletin bayrağı, Çin ve Kanada bayraklarının yanına dikeceğimiz yeni bir bayrak direğine çekilecek ve bir yıl boyunca gönderde kalacaktır. Okulumuzda eğitim gören diğer 9 Millete mensup öğrencileri teşvik etmek için, onların bayraklarını da asacağız, artık okul birincisi hangi Milletten olursa, onun bayrağını bizim bayraklarımızın yanına çekerek, sizin gibi o öğrencimize ve ailesine de saygı ve sevgimizi göstermiş olacağız ve bunu bir gelenek haline getireceğiz.”
Bu cevabın bizim evde nasıl bir bayram sevinci yarattığını siz bilmiyorsunuz ama Çinli komşularımız biliyor, çünkü hepimiz çığlık çığlığa kutlama yapmıştık. 🙂 Bu harika habere kuru bir e-posta ile cevap vermem yakışık almayacağı için, hemen okula gittim ve Müdürün kapısını çaldım. Beni karşısında görünce şaşıran Mr. Mark’a, teşekkürlerimi sunmak için geldiğimi söyleyince, gülümsedi ve;
– “Gerek yoktu Mr. Karadag, siz de yazsanız olurdu” dedi. O zaman ben de dedim ki;
– “Olur mu hiç Mr. Mark, bizi kırmayan sayın Yönetim Kurulu üyelerinize ve desteğiniz için size, sadece bir e-posta teşekkür etmek, bizim Türk Kültürümüze uygun düşmezdi.”
Tam da Müdür Bey’in yüzüne yine o, babacan gülümseme yayılmaya başlamıştı ki;
– “Sizden bir ricam daha var” deyiverdim. Hay demez olaydım 🙂 adamcağız neredeyse koltuğundan havaya fırladı ve kocaman açtığı gözlerini gözlerime dikerek, adeta kükredi;
– “Ne! Yine ne istiyorsun?!”
Bu defa şirinlik yapmam şart olmuştu çünkü Müdürün tepkisi gerçekten endişe vericiydi;
– “Aman Mr. Mark, bu öyle bir talep değil, sadece bir detay, lütfen dinleyin.” Adamcağız;
– “Anlat bakalım” dedi ama yüzündeki endişenin gitmeye niyeti yoktu…
– “Bakın” dedim, “sizin okulunuz Taihu Lake (Tai Gölü)’in hemen yanında olduğu için, sürekli rüzgar alıyorsunuz. Hatta bazen o rüzgarın şiddeti o kadar fazla oluyor ki, eşim arabadan inip okul binasına kadar yürümekte bile zorlanıyor, bir gün uçup gidecek diye endişe ediyorum, ne de olsa O’nda benimki gibi haşmetli bir göbek yok. :)”
Normal şartlarda en azından bir gülümsemeyi hakedecek bu esprimin bile, Müdür Bey’in tedirginliğini gideremediğini görüyordum. Nitekim, buz gibi bir sesle sordu;
– “Eee… benden ne istiyorsunuz?”
– “Şimdi” dedim, “Çin’de yaşadığımız için, Dünyadaki 218 Ülkeden hengisinin bayrağını isteseniz, kolaylıkla bulup satın alabilirsiniz, çünkü sonuçta bir tekstil ürünü sayıldığı için bayrak üreten ve ihraç eden Ülkeler içinde de Çin, tartışmasız birinci sıradadır. :)” Baktım, yine Müdürün yüzünde bir gevşeme yok, hemen sözlerime devam ettim:
– “Dolayısıyla bir Türk Bayrağı bulmanız da zor olmayacaktır. Ancak endişem şu ki, sizin bulacağınız bayrağın kumaş kalitesi iyi olmazsa, dışarıdaki rüzgara dayanamaz ve bir yılı tamamlayamadan yırtılır. Fakat biz Türkler için gönderde yırtık bir Türk Bayrağı’nı görmek kabul edilemez bir durumdur, bu, bizi incitir.”
O an, Müdürün yüzündeki şaşkınlığı görmenizi isterdim;
– “Anlamadım Mr. Karadag, rüzgar için biz ne yapabiliriz ki?”
– “Yok, Mr. Mark” dedim, “sizin bir şey yapmanızı istemiyorum, sadece bana izin vermenizi rica ediyorum.”
– “Size izin vermek mi? Ne için?”
– “Bayrağı siz almayın, ben Türkiye’de normal kumaştan değil de, atlastan üretilen güzel ve dayanıklı bir bayrak alıp geleyim, o zaman rüzgardan etkilenmez ve asla yırtılmaz. Olur mu?”
İşte o an süngüsü düşmüştü bu babacan adamın, yerinden kalktı ve yanıma geldi;
– “Mr. Zafer” dedi, “sana çok samimi bir şey söyleyeceğim. Ben 65 yaşında bir Kanadalı olarak, ne kendim, ne de tanıdığım hiç bir Kanadalının bayrak konusunda böyle bir hassasiyet gösterdiğine şahit olmadım. Bu yaklaşımın beni çok etkiledi…”
– “Sağolun ama bu bana özgü bir tutum değil” dedim, “biz Türkler için bayrak kutsaldır ve benim yerimde kim olsa aynı hassasiyeti gösterirdi.”
– “Bu talebini memnuniyetle kabul ederiz ve daha kaliteli kumaştan yapılmış bir bayrak asmayı biz de tercih ederiz.”
– “Sağolun Mr. Mark” dedim, “lütfen bir de sizin Çin ve Kanada bayraklarınızın ölçülerini sorar mısınız, böylece ben de aynı ölçülere sahip bir Türk Bayrağı getirebilirim.”
Telefonla aradığı ilgili kişiden, bayrakların 120×180 cm ölçülerinde olduğunu öğrenen Müdürümüz, bunu bir kağıda yazıp verdi. Bu defa yolcu etmek için kapıya kadar değil, aracımıza kadar gelen Müdürün o duygusallığı, beni etkilemedi dersem yalan söylemiş olurum.
Ertesi hafta yaz tatili için Türkiye’mize gittiğimizde, ilk işim Cağaloğlu’na gidip atlastan yapılmış bir bayrak aramak olmuştu. Eylül başında Şanghay’a döndüğümüzde de, Fatih’i de alıp elimizde bayrakla okula gittik.
Müdür bizi ayakta karşıladı ve hemen kahve, kurabiye ikramına girişti. Fakat benim yüzümdeki mahsunluk gözünden kaçmamıştı.
– “Hayrola Mr. Karadag, hasta mısınız?”
– “Yok, Mr. Mark” dedim, “sağlığım iyi ama getirdiğimiz bayrakla ilgili küçük bir sorun var da, ona üzülüyorum.”
– “Ne oldu ki?”
– “Türkiye’de bayrakla ilgili her şey ‘Bayrak Kanunu’ adı verilen bir kanunla belirlenmiştir. Bayrak üreten firmalar da bu kanunun dışına çıkamazlar.”
– “Eee… sorun ne? Atlastan üretmek mi yasakmış?”
– “Hayır” dedim, “sorun kumaşın cinsinden değil, sizin verdiğiniz ölçüden çıktı. Kanunda üretimine izin verilen ölçüler arasında 120×180 cm bulunmuyormuş, bu yüzden ben de ona en yakın ölçüdeki bir bayrağı alıp getirdim.”
– “Üzülme” dedi Müdür, bütün sevecenliğiyle, “bizim bayraklardan biraz küçük olması sorun teşkil etmez.”
– “Ama Müdür Bey” dedim, “sorun da bu zaten, benim getirdiğim bayrağın ölçüleri sizin bayraklardan küçük değil, biraz daha büyük…”
– “Nasıl yani?” dedi Müdür, “nedir getirdiğin bayrağın ölçüleri?”
– “150×225 cm., inanın en yakın ölçü buydu.”
– “Nee!!!” diye hopladı Müdür, “150×225 mi?”
– “Maalesef öyle Mr. Mark” dedim, “ne deseniz haklısınız ama ben çaresiz kaldım, çünkü Bayrak Kanunu’na uygun üretim yapmayanlar hem hapis, hem de para cezasına çarpılıyorlar. Bu yüzden sizin ölçüye uygun bir bayrak yaptırmam da mümkün değilmiş, yoksa daha pahalı bile olsa alıp gelirdim, bundan emin olabilirsiniz…”
Ben bunları söylüyorum ama gözlerim yerde, başım ise sağ omzumun üzerine doğru bükülmüş bir durumda, sanki dokunsalar ağlayacakmışım gibi konuşuyorum. Odaya öyle bir sessizlik çöktü ki, heyecandan küt küt atmakta olan kalbimin sesi kulağıma kadar geliyor. Ağır ağır yerinden kalkıp oturduğum koltuğun yanına gelen Mr. Mark Butcher, elini omuzuma koydu ve tane tane konuşmaya başladı;
– “Mr. Zafer, senin bayrak konusunda gösterdiğin hassasiyet, hala bütün okulun dilinde. Sen bizi bu kadar etkilemişken, elinde olmadan ortaya çıkan bu ölçü meselesini çözmek te bana düşüyor. Tamam, Türk Bayrağı da, Çin ve Kanada bayraklarıyla aynı ölçüde olsa tabii ki iyi olurdu ama seninki özel bir durum ve ben yetkimi kullanarak getirdiğin bu güzel bayrağı göndere çektireceğim, hem artık ben de bir Türk Dostuyum, sen üzülme.”
Sözün bittiği yerdeydim… Sadece, yerimden fırladığımı ve öyle öpülmeye pek te alışık olmayan sevimli Müdürümüzün yanaklarını öperken, gözyaşlarımla ıslattığımı hatırlıyorum…
Evet, Kanadalı bir lise müdürü ile yaşadığım bu bayrak hatıramı sizinle paylaştım, ekte de Sino-Canada High School’dan Oğluma gönderilen, bir nevi takdirname belgesini göreceksiniz.
Şimdi, benim canım Ülkemin bir Cumhuriyet Savcısı’nın, Türk Bayrağı’na o saygısızlığı yapmayı kendine nasıl yakıştırabildiğini ve 10 gün geçtiği halde, o özür dileme erdemini nasıl hala Milletimizden esirgeyebildiğini, tekrar tekrar düşünmenizi istirham ediyorum.
Ben, o Kanadalı Türk Dostunu da unutmayacağım, Bergama Cumhuriyet Savcısı’nı da…
Şanghay’dan selam ve sevgilerimle.
Shanghai KARYA International Trading Co. Ltd.
Wanding Road, 100/1-903 Minhang – Shanghai 201100 CHINA
Tel : +86-21-5042 2420
Fax : +86-21-5437 9274
Gsm: +86-131-2753 7434

DİĞER HABERLER
Altın Çan İnek Güzellik Yarışması galibi“ Sultan” oldu
8 Eylül 2013. 10:21
0 0 Oylar
Okuyucu puanı:
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Bütün yorumları gör
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
0
Düşünceleriniz bizim için önemlidir, lütfen yorum bırakınız.x