Adli Bilimciler Derneği, Biyoterörizm, Biyogüvenliğimiz ve Şap Hastalığı


  

 

ŞAP HASTALIĞI (Food and Mouth Disease-FMD, Aphta Epizootica, Tabak, Dabak) Prof.Dr.U.Tansel ŞİRELİ*, Prof.Dr.Nevzat ARTIK**, Prof.Dr.Levent Kenar * , Prof.Dr.İ.Hamit Hancı**

  

*Adli Bilimciler Derneği Adli Gıda İncelemeleri Komisyonu
**Adli Bilimciler Derneği Adli Gıda İncelemeleri Komisyon Başkanı
***Adli Bilimciler Derneği KBRN Komisyonu
****Adli Bilimciler Derneği Genel Başkanı

 

Şap hastalığı, evcil / yabani tüm çift tırnaklı hayvanlarda görülebilen, hızlı gelişen , çok bulaşıcı olan virüslerle yayılan bir hastalığıdır.

 

Kronik durumlarda zayıf ve yavru hayvanlarda ölüme sebebiyet vermektedir. Hastalık aynı zamanda, uluslararası sağlık kuruluşlarınca A grubu bir zoonoz bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Zoonoz hastalıklar, insanların ve hayvanların birbirine bulaştırabildikleri hastalıklardır. Hastalığa, ot yiyen hayvanlar duyarlı olup, sığır, manda, koyun keçi, deve, geyik, gibi hayvanlarda görülür. Sığırlar hastalığa diğerlerinden daha hassastır. Tek tırnaklılar hastalığa yakalanmazlar. Laboratuvar hayvanlarında da (fare, tavşan) hastalık görülebilir. Şap hastalığının, insanda oluşması nadirdir. Şap virusu özellikle direnç sistemi çökmüş kişiler, çocuk ve yaşlılara bulaşabilmektedir. Hastalık hemen hemen tüm dünyanın her yerinde görülmekte birlikte, Asya, Afrika, Orta Doğu ve Güney Amerika bölgelerinde daha yaygındır.

 

  

Şap salgınları 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Avrupa’da düzensiz olarak ortaya çıkmış ve önemli düzeyde et, süt ve iş gücünde yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. Bununla birlikte, 1950’lerin başlarında, Batı Avrupa’daki bazı ülkelerde yılda 100 üzerinde salgınlar yaşanmıştır. Geçtiğimiz 10-15 yıl içerisinde ingiltere’de önemli 2 salgın olmuştur. Birleşik Krallık’ta, 2001 yılında, 6.7 milyon hayvanın yok olmasına (Sığır, koyun, keçi, domuz ve diğer hayvanlar) ve 3 milyar sterlinin üzerinde parasal zarara neden olmuştur. (Şekil 2). İngiltere’nin Pirbright’daki bir aşı tesisinden 2007’de oluşan bir kaçakta ise şap virüsü komşu çiftliklerde hastalığa neden olmuştur. Bu olayda da salgın tarım endüstrisine ciddi bir ekonomik etki oluşturmuştur. (Scott, 2011; Landeg; 2011).

 

Kuzey ve Orta Amerika, Yeni Zelanda, Avustralya, Grönland, İzlanda ve batı Avrupa, şap hastalığı yönünden temizdir. Batı Avrupa, zaman zaman yeni salgınlar olmasına rağmen eradikasyonlar başarılı olmuştur. Kuzey Amerika’da 60 yıldan uzun bir zamandır şap hastalığına rastlanmamaktadır. Bu bölgelerde en son salgın ABD’de 1929’da, Kanada ve Meksika ise 1952 ve 1953 ortaya çıkmıştır
Hastalık etkenini ortalama olarak üç ay veya daha az süre boyunca çevrede canlı kalabilmektedir.
Soğuk iklimlerde, bu süre altı aya çıkmaktadır.

 

Organik materyalin varlığı, veya güneş ışığından korunması, daha uzun süre canlı kalabilmesini sağlar. etken yazın dışkıda 14 gün, kışın ise 6 ay canlı kalabilmektedir. Hastalığın taşınmasında fare, kuşlar, yaban domuzları önemli yer tutar. Ayrıca, suni tohumlama ile de hastalık taşınabilir . Ayrıca virus ile bulaşık yem, hayvan altlığı, su, kıyafet ve alet ile yeterli dezenfeksiyon yapılmamış ekipmanlar da hastalığın bulaşmasında önemlidir. Hastalık damlacıkla, ve bulaşmış yem/su ile bulaşmaktadır. Ayrıca hasta hayvanların, idrar, dışkı ve sütleri ile de bulaşmalar görülmektedir Hastalıklı hayvan ürünlerinin gerekli işleme tabi tutulmadan piyasaya sürülmesi hastalığın salgın haline gelmesinde önemli rol oynar Hastalığın kuluçka sürei sığırlarda 3-5 gün, koyunda 1-6 12 gündür.

DİĞER HABERLER
Bakırköy ve Taksim 1 Mayıs'a hazırlandı

 

Solunum yolu ile alınan virüs farenks, üst solunum yolları ve lenfoid dokusunda çoğalır. Daha sonra kan dolaşımı ile tüm organizmaya yayılır. Hastalık tablosu ortaya çıkmadan da 24 saat önce solunum havası, safra, süt, semen ile virus dışarı atılmaktadır. Tüm hayvanlarda genel belirtiler depresyon, 40 °C ateş , ağız ve ayaklarda veziküler dir. Bol miktarda iplik şeklinde salya akışı şekillenir. Ergin hayvanlarda mortalite genellikle %5’ten az olmakla birlikte genç hayvanlarda kalp kası lezyonlarına bağlı olarak oldukça yüksek olabilir. Koyun ve keçilerde hastalık genellikle daha hafif seyreder ve bu da hastalığın teşhisini zorlaştırır. Hastalığın mortalitesi/ölüm oranı düşük (%5) olmasına karşın, %90 ın üzerinde yüksek hastalanma oranına sahiptir. Hastalığa yüksek verimli ırklar daha duyarlıdır. Dildeki veziküller sıklıkla birleşir, hızla kopar ve çok acı verir ve hayvanların yem alması isteksizleşir. Fazla miktarda salya ve burun akıntısı şekillenir;. Etkilenen hayvanlar uyuşuk hale gelir, hızlı bir şekilde sağlıklılık hallerini kaybederler. Bu arada süt verimi de kademeli veya ani, ciddi düşüşlere neden olabilir. Meme iltihabı gelişebilir.

 

Sığırların yoğun olarak aşılandığı bölgelerde ise virusun sürü içine girişi bazen dilin şişmesine ve alerjik bir hastalığı andıran ciddi klinik belirtilere neden olabilir.).Ayak lezyonları da görülür. Kuzular da dahil olmak üzere genç hayvanlarda kalp dokusu için yüksek bir duyarlılığa sahiptir ve genellikle multifokal miyokard nekrozu ve kalp yetmezliği yoluyla ölümlerine neden olabilir. Şap virusu , hızlı bir şekilde mutasyona uğrama potansiyeline sahiptir.

  

İnsanda görülme sıklığı nadirdir. Şap virusunun etlerde bulunmasındaki en büyük etken pH ve sıcaklıktır. Kesimden sonra karkas olgunlaştırılmadan (pH düşmeden) hızla dondurulursa etken aylarca canlı kalabilir. Etler tekrar çözdürüldüğünde canlı kalabilirler. Hasta hayvanlara ait et, süt ve deri ürünleri bulaşmada önemlidir. Rigor-mortis/ölü katılığı şekillenmeden dondurulmuş taze ette 365 gün (1yıl) etken canlı kalabilir Rigor mortis sırasında laktik asit oluşumuna bağlı olarak, 3 gün içinde soğutulmuş kas dokuda virus inaktive olur. Ancak, lenf düğümlerinde, yağda veya kemik iliğinde bulunan virus, aynı koşullar altında daha uzun süreler boyunca canlı kalabilir.

 

Şap virusü tuzla kürlenmiş/hazırlanmış et ürünlerinde uzun süreler canlı kalabilir. İtalya ve İspanya da Tuzlu domuz pastırmasında ve jambonlarda virüsün 183 güne kadar canlı kaldığı bildirilmiştir. Pastörize sütlerde etken bildirilmemiştir. Hastalık klinik öncesi dönemde süt veren inekler tarafından önemli düzeylerde virus saçmaktadır.Bu nedenle şap ile enfekte olmuş süt, sağımhane, sağım ekipmanı, hayvan tutma alanları ve diğer unsurlar süt için bir bulaşma kaynağı olabilir. Diğer yandan yüksek virus içeren sütler bilmeden işleme tesislerine teslim edilebilir. Bu tür bir bulaşma 1967-1968 yıllarında Birleşik Krallık’ta meydana gelmiştir. Bu riskin ortadan kaldırılması için ısıl işlem uygulamasının sütlerde koruyucu bir önlem olduğu bilinmektedir.

DİĞER HABERLER
'Yapılandırmada 32 milyar 150 milyon rakama ulaştık'

 

Peynirlerde virüsün hayatta kalması, işleme teknolojisine bağlıdır. sütün belli sıcaklıkların veya zaman para metrelerinde uygulanması ve düşük pH inaktivasyon için yeterlidir. Ette virusun inaktivasyonu için öngörülen pH 6.2 veya daha düşük değerken, peynir için virus inaktivasyonu için daha asidik bir ortam gereklidir. Çünkü sütte protein ve yağın koruyu etkisi canlı kalabilme süresini artırır. Nitekim pH 5.2 olan bir peynirin 21 günlük muhafazası sonunda bile virusun canlılığını koruduğu görülmüştür. Kaşar peynir üretim teknolojisi gereği şap hastalığı açısından riski düşük üründür. Türkiye’de yasal mevzuat gereği sağ hastalığı ihbarı mecburi ve tazminatlı bir hastalıktır. Yasal mevzuata göre hasta hayvanlarda başka bir hastalıkla komplikasyon şekillenmişse ve hayvanların genel durumları bozuk, hayvanlar çok zayıflamışsa ve karkasta dejenerasyon bulunuyorsa karkas tamamen imha edilmektedir. Başka bir hastalıkla komplikasyon yoksa ve hayvanın besi durumu iyi ise hastalıklı kısımlar ve tırnaklar imha edilir. Karkasın kalan kısımları 48 saat 4 °C’de muhafaza edildikten sonra, et kemikten ayrılır kemikler imha edilir ve etler tüketime sunulur. Hayvan derileri dezenfekte edilmeden kullanımına izin verilmez.

 

Özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde meydana gelen 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra şarbonlu mektupların devlet kurumlarına gönderilmesi ile gündeme oturan “Biyoterörizm”, mikrobiyolojik ajanların ve bunların zehirlerinin sivil halk üzerinde, hayvanlarda ve bitkilerde hastalık oluşturmak ve/veya ölüme neden olmak amacıyla kullanılması ve çeşitli yollarla yayılması şeklinde tanımlanabilir.

 

Yani mikroorganizmalar sadece insanları değil hayvan , tarım ürünleri ve bitkileri yok etmek yada randımanı dürmek amacıyla da silah olarak kullanılabilir. Tarım ürünlerine yapılan saldırıya agroterör adı verilmektedir. Biyoterör saldırıları, gıda ve hayvancılık üzerinde de etkili olabilmekte ve o bölge ekonomisine zararlar verebilmektedir. Biyogüvenliği tehdit edebilecek hayvanlara karşı da kullanılan (anti-animal agents), bu ajanlar , özellikle insanlar tarafından en çok faydalanılan koyun, keçi, sığır ve kümes hayvanları gibi hayvanlar üzerinde etkili olmaktadır. Bu hastalık yapıcı maddelerden biri olan “şarbon” son zamanlarda ülke gündemine oturmuş, hayvanlarda ve dolaylı olarak insanlarda oluşturduğu etki ve bunun yine dolaylı olarak ulusal gıda yönetimine olan etkisi halen tartışılan bir sosyal konu haline gelmiştir.
Bu kapsamda; bölge biyogüvenliğini tehdit edebilecek ve tarihte pek çok örneği yaşanılan “ŞAP” hastalığı ve salgını da hayvancılığın yaygın olduğu coğrafyamızda diğer biyoterör unsurları gibi değerlendirilmeli, buna karşı ülkemizin bu konuda da farkındalığının artmasına yönelik her türlü tedbir her boyutu ile irdelenmelidir.

DİĞER HABERLER
Şeker Piliç Satışında Hararetli Pazarlık Sürüyor

 

Virüsün ortam şartlarına göre değişkenlik göstermesi bu hastalıkla mücadeleyi zorlaştırmasına rağmen, erken tanı, karantina tedbirleri ve aşılama ile hastalığın ortadan kaldırılması söz konusu olabilmektedir. Ülkemizde 1962 yılından beri şap aşılaması düzenli şekilde yapılmakta, ilgili kurumumuz tarafından bu tehdit kontrol altında tutulabilmektedir. Hastalık etkeninin enfektivitesinin yüksek olması nedeniyle hayvanlarda sık görülebilecek, dolayısıyla insan yaşamını ve toplumsal hayatı da olumsuz etkileyebilecek bir ortam oluşturabilmesinin yanında özellikle hayvancılık ve kesim işlerinde çalışanlarda olumsuz etkilere neden olabilecektir.

 

Hayvan ve hayvansal ürünlerin ticaretine engel olması nedeniyle ülke ekonomisine büyük zarar verebilecek bu hastalık, ayrıca hayvansal protein kaynaklarını da olumsuz etkilemesi nedeniyle beslenme yönünden de negatif sonuçlar doğurabilecektir. O bölgenin özellikle hayvancılıkla uğraşan kesimi için sosyoekonomik açıdan kötü yönde etkilenmelerine sebep olabilecektir. Ancak bu hastalığın önlenmesi ve biyogüvenliğe tehdit olabilecek bu durum hakkında ülkemiz kurumları ve bireyleri tarafından farkındalıklarının arttırılması mevcut tedbirlerin etkinliğinin daha da üst seviyelere çıkmasını sağlayacaktır. Ankara da Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Aşı Üretimi de yapan bir Şap Enstitüsü mevcut olup, Türkiye’de mevcut şap virusu tiplerine karşı aşı hazırlmak, Ülkeye girebilecek virüs tiplere karşı belirli periyotlarda aşı hazırlayarak stoklarda muhafaza etmek, şüpheli hayvanlardan alınan hastalık örneklerinde şap virusu yönünden laboratuar teşhislerini yapmak, Gerektiğinde diğer viral aşıların üretimine karşı destek hizmetler vermek. Gibi görevleri mevcuttur.
Stratejik öneme sahip bu kurumumuza,daki aşılara Şubat 2014 de sabotaj girişiminde bulunulmuştur(Basından). Tel örgüleri keserek içeriye giren saldırganlar, milyarlarca lira değerindeki aşıların bulunduğu bölümün şebeke elektriğini kesmişler, Ardından jeneratörleri devre dışı bırakmışlardır. Saldırganlar, CE aşıların bozulmadan korunmasını sağlayan bölümlerinin şehir elektrik şebekesi ile bağlantısını sağlayan kabloları kestikten sonra yedek güç ünitesinin bulunduğu binaya girerek jeneratörlerin kablolarını da kesmişlerdir. Dikkat çekmemek için enstitünün diğer kısımlarına giden elektrik kablolarına hiç dokunulmamıştır. Aşı bölümdeki elektrik kesintisi görevlilerce tesadüfen fark edilmiş, Jeneratörün de devreye girmemesinden şüphelenen görevliler, kabloların kesildiğini görmüşlerdir. Uygun saklama koşullarında tutulmaması sonucu çok kısa sürede kullanılamaz hale gelebilen aşıların bozulmaması için zamana karşı yarış başlamış, teknik personeli acilen işyerine getirilmiş, tamirat, kısa sürede tamamlayarak güç üniteleri devreye sokulmuştur. Milyarlarca TL değerindeki 30 milyon doz aşı bozulmadan son anda kurtarılmıştır.

 

Saldırganlarların saldırganların kameralarca görüntülenmeyen bir alandan enstitüye sızmaları , kameralara yakalanmamaları ve doğrudan güç merkezine giderek yalnızca aşıların muhafaza edildiği ünitelerin elektriklerinin kesilmesi, saldırının profesyonel kişiler tarafından gerçekleştirildiği şeklinde değerlendirilmiştir.
Basında çıkan haberlere göre, Güvenlik birimleri, olayın yabancı bir istihbarat örgütü tarafından da gerçekleştirilmiş olabileceği ihtimali üzerinde durmuşlardır.


6 Kasım 2018. 00:32
0 0 Oylar
Okuyucu puanı
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Bütün yorumları gör
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
0
Düşünceleriniz bizim için önemlidir, lütfen yorum bırakınız.x