Toprak Ağalarının İpini Çektiği Köy Enstitüleri


14

 

 

Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, 1926 yılında “ Toplam 4 Köy Muallim Okulunu” açtıktan sonra, Saffet Arıkan’ın 1936 da önce, Eğitmen kursu, sonra Köy Muallim Mekteplerinin ihyası, bunlardan alınan iyi sonuçlar sonrasında, 3 yıllık deneme sonunda 17 Nisan 1940 MEB Hasan Ali Yücel döneminde 3803 sayılı kanunla .“Köy Enstitüsü” açılmıştır. 1941 de, 4274 sayılı yasa ile de, köylerde çalışacak sağlık memuru ve ebelerin bu okullarda yetiştirilmelerine karar verildi.

 

 

 

 

Köy Enstitüsünün açılmasını mecbur kılan, zamanın Türkiye’sinin sosyal yapısına göz atmak gerek. 1935 verilerine göre 16 milyon nüfusumuzun 12 milyonu köylerde yaşıyor. Bu kütle, ilkel bir şekilde tarımla uğraşıyor. Köy ve toprak ağaların emrinde, onlara bağımlı şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. 40 bin köyün 35 000 inde okul ve öğretmen yok. 1 700 000 çocuktan sadece 300 000 i okula gidebiliyordu. Bunlardan sadece binde biri bir üst kademedeki okullara devam edebiliyordu. Geri kalan çocuklar ise ailelerine yardımcı oluyor, zamanla da okuduklarını unutuyorlardı. Yüzdeye vurduğumuzda, erkeklerin % 76.7 si, kadınların % 91.8 zi okur yazar değildi. Mevcut öğretmenlerin %78 zi kentlerde çalışıyor. % 22 si de okulu olan 4-5 bin köyde çalışmaktadır. Şehirlere alışkın olan öğretmenler, uyum sağlayamama nedeniyle köylere gitmeyi düşünmezlerdi. Tıpki bugünkü gibi, doğuya gitmeyi arzulamayanlar gibi.. İlkel de olsa, üretim araçları ağaların elindeydi.. Köye, çiftliğe, mezraya herhangi bir doktor , hemşire, ebe gitmezdi. Hastalar, üfürükçülerin, nuskacıların, ermişler gözü ile bakılan kişilerin eline bırakılırlardı.

 

31

 

Ülkenin bu durumu, Atatürk ilke ve inkilaplarına, Cumhuriyete ve halk felsefesine uymuyordu. Çare arayan zamanın MEB Saffet Arıkan ve İsmail Tonguç’un uğraş ve 3 yıllık denemeleri sonunda Köy Enstitüleri kuruldu..

 

 

 

PEKİ NEDEN KAPATILDI

 

Köy Enstitüsü yasasının kabülü sırasında, bunun uzun ömürlu olmayacağı belliydi. TBMM nde 426 kayıtlı Milletvekili vardı. Oylama gününde, başta Celal Bayar, Adnan Menderes olmak üzere, sonradan Demokrat Partiyi kurup katılacak olan 148 Milletvekili meclise gelmediler. Yasa, gelenlerin oybirliği ile, 278 oyla kabul edildi.. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de, yasayı destekliyor ve “Kitap mermi gibidir” veciz ifadesiyle taraf olduğunu belirtiyordu.

 

Bazı güçler yasanın çıkmasını istemiyordu. Çıktıktan sonra da aleyhine propoganda yapmaya devam ettiler. Daha çocuk yaştaki Köy Enstitüleri boy hedefi olmaya başlanmıştı. Büyük toprak ağası, Eskişehir Milletvekili Abidin Fotuoğlu, bir konuşmasında , henüz mezun dahi vermeyen Köy Enstitüler için 1943 de, “Bunlar yetiştiklerinde bizim kafamızı keserler” söylemiştir. Yetiştiler ama kafa da kesmediler.

 

 

23

 

 

CHP “Çiftçiyi Topraklandırma” adlı yasa taslağını TBMM ne getirdiğinde, birçok Milletvekili istifa etti. Bunlar Demokrat Partiyi kurdular. Bilindiği gibi bunların çoğu, toprak ağası, köy ağası, şeyhler, dedeler olup söz sahibiydiler. Tabiatıyla Köy Enstitüsüne karşı olacaklardı. Yetişen gençler, babalarına benzemiyor. Ağalık ve aşiret düzenine karşı baş kaldırıyorlar. Şeyh ve şıhların eteklerini öpmüyorlar. Ağaların önünde baş eğmiyorlar. Bilime önem veriyorlar. Ağalık sistemini ve köylünün fakirliğini sorguluyorlar. Hak hukuk aramaya başlıyorlar. Atatürk İlke ve İnkilaplarını, düşüncelerini en üst seviyede tutmaya başıyorlar. Bu gençlerin çoğalması, Birçok insanın menfaatlarına dokunacağı kaçınılmaz. Hatta CHP sinde kalanlar içinde de, Köy Enstitüsüne karşı homurdananlar gün geçtikçe çoğalmaya başladı. . Güçlerinin çok azalmasını, istifaların durdurulması lazımdı. . Bir gün, Kepirtepe Köy Enstitüsüne ziyarete giden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, bir kız öğrenciye, çantasında neyin olduğunu sorar. Kız çantayı açar, göstererek, “ Bir parça ekmek, bir parça köfte ve birde Dünya Klasiklerinden bir kitap “der. İnönü mutlu olur. Etrafındakilere dönerek, “ Ne zaman Türkiye’de, erinden generaline, sade vatandaşından Cumhurbaşkanına kadar, herkes, ekmekle kitabı bir araya getirebilirse, gerçek kalkınma başlamıştır demektir “ diyen İnönü, yandaşlarının baskılarına dayanamayarak, Hasan Ali Yücel ve İsmail Tonguc’u görevden alarak, MEB na Reşat Şemsettin Sirer’i getirdi. Tonguç, önce Talim Terbiye kuruluna, sonra da bir okula öğretmen olarak atanır. Sirer, 1947 de, “tüm Köy Enstitülerinin kuruluş özelliklerinin ortadan kaldırıldığını, bu okulların sıradan bir köy okulu olduğunu “ söyleyerek, müfredat programını değiştirdiler. Böylece, erimekten korkan İnönü’nün sırtından da yük kalkmış oldu. İşte bu dönem, sağcılara yaranmak, CHP yi toparlamak için okullarda din dersleri ve İmam Hatip Okullarının açılması dönemidir.

DİĞER HABERLER
Kesik kulağın sahibi kadın bulundu

 

 

koy_enstitusu

 

 

1950 seçimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti, 27 Ocak 1954 de 6234 nolu yasa , ile uygulamaya tamamen son verdi.

 

Köy Enstitülerinde toplam olarak 17342 öğretmen yetişmiştir. Bunların 1398 i bayan 15943 ü erkektir. Yine bu okullarda 7300 sağlık memuru, 8756 eğitmen yetişmiştir.

 

Köy Enstitülerini anlamak   İlanıyla birlikte Cumhuriyet kendi kadrolarını yaratmak için yeni bir eğitim düzenine ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bu dönemde eğitime yüklenen yegane amaç, Cumhuriyet’e sahip çıkan, devletin resmi görüşlerinin uygun alıcısı ve yayıcısı olan bireyler yetiştirmekti.

 

Nitekim Mustafa Kemal, eğitimin temel amacını “Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz tahsilin sınırı ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz milletine, devletine, TBMM’ye düşman olanlarla mücadele” olarak görmekte, eğitimin fazla kuramsal olmasını istememekte ve eğitimin pratik sonuçlara yönelmesi gerektiğini ifade etmekteydi: “Yazarların ve nazariyatçıların bir taraflı dinleyicisi vaziyetinde kalan Türkiye’nin çocukları hayata çıktıkları zaman eleştirel, karamsar, milli bilince ve disipline riayetsiz kitleler teşkil ederler demektedir.”

Aslında okullar en baştan beri bir nevi asker millet yetiştiren sivil kışlalar gibi algılanmışlardı. Nitekim öğretmenleri de irfan ordusu olarak gören Mustafa Kemal’e göre irfan ordusu (öğretmenler) asker ordusu kadar kutsal görevini “ölen ve öldüren asker ordusuna niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreterek yerine getirir.” Eğitime yönelik bu sözlerin benzerleri Türkiye’de söylendikten on yıl kadar sonra Nazi Almanya’sında eğitimin temel gayesi olarak dillendirilecekti; “Öğretmen sadece eğiten ve bilgi ileten bir kişi değildir, çok daha fazlasıdır. O, nasyonal sosyalizmin kültür siyaset cephesinde görev yapan bir askerdir” Nazi Almanya’sının önemli isimlerinden Sauckel “Varlığımızı ve ulusumuzun varlığını etkileyen konuların tartışılmasına bütünüyle son verilmelidir. Nasyonal sosyalist dünya görüşünün haklılığını sorgulamaya cesaret eden herkes hain damgasını hak eder” diyerek bugün de aşina olduğumuz şeyleri dile getiriyordu.

DİĞER HABERLER
Uzak Doğu'ya salyangoz ihracatı yüzde 36 arttı

 

hasanoğlan inşaası7

 

Köy Enstitüleri’ni anlayabilmek için, bunların kurulmasına ideolojik olarak kaynaklık eden 1920-1950 arası dönemi iyi anlamak gerekir. Bazı “sol” çevrelerce “karşı devrimle” (*) sonuçlanan ve bir daha asla seçimle gelemeyen ve gelemeyecek Cumhuriyet’in asr-ı saadeti olarak resmedilen bu dönemi yanlış değerlendirirseniz, hep lafını ettiğiniz “sınıf” perspektifine aykırı olarak biçimsel bir “adabı-ı muaşeret modernizmini” ilericilik, solculuk zanneder, temsilcisi olduğunuzu iddia ettiğiniz halka-sınıfa bir kör gibi bakarsınız ve niye kitleler bir türlü bizi desteklemiyor diye şaşırıp durmaya devam edersiniz.

 

İşte bu nedenle anılan dönemin “detaylarını” kısaca vermeden, Köy Enstitüleri’nin anlaşılması mümkün değildir. Her anlamda otoriter ve totaliter bir tek parti diktatörlüğünün olduğu, uygulamalarıyla tüm toplumun terörize edildiği bir dönemde, hem de Nazi-Almanya’sıyla en sıcak ilişkilerin geliştirildiği bir süreçte “ilerici”, “aydınlanmacı” eğitim kurumlarının kurulması, bunları hükümetin desteklemesi aklınızı karıştırmıyorsa, sizin meseleniz akli değil “imanla” ilgilidir.

 

resim8

 

Köy Enstitülerinin Kuruluş Süreci, Hasan Ali Yücel ve Tonguç

 

Köy Enstitüleri kaynağını 1937’de çıkarılan 3238 sayılı Köy Eğitmenleri Kanunu’ndaki, “nüfusları öğretmen gönderilmesine elverişli olmayan köylerin öğretim ve eğitim işlerini görmek ve ziraat işlerinin fenni bir şekilde yapılması için köylülere rehberlik etmek üzere köy eğitmenleri istihdam edilir.” denilerek açılan eğitmen kurslarından alır.

 

Ancak bu kurslar için yeterince elverişli çiftlik ve okul bulunamadığı için, boş ve işlenmemiş topraklar da kullanıma açılmıştır. Buralar eğitmen adaylarınca işlenmiş, çoğu Köy Enstitüsü yeri olarak hazırlanmıştır. Devletin boş olarak gördüğü, ama gerçekte köylüler tarafından işlenen, hayvan otlatılan meralara eğitmen kurslarının açılmasıyla birlikte, köylüler tarafından kullanılan “hazine arazilerinin” artık kullanılamaz hale gelmesi, daha en başta eğitmen kurslarına karşı köylünün bir direnç geliştirmesine neden olmuştur. Eğitmen kursları okula aldıkları çocukları kesintisiz 3 yıl okutup onları mezun ettikten sonra, yeniden öğrenci alan “geçici” öğretmenler yetiştiren okullardır ve ilk yıllarında Köy Enstitülerinin öğrenci kaynağı da büyük ölçüde bu eğitmen kursları olmuştur.

DİĞER HABERLER
Tüketici Güveni için “Tek Sağlık” konsepti

 

 

chp-den-koy-enstituleri-aciklamasi

 

 

1937-38 öğretim yılında Eskişehir-Çifteler ve İzmir-Kızılçullu’da iki Köy Öğretmen Okulu açılmıştır. Ancak, ilerde Köy Enstitülerine dönüştürülecek olan bu kurumlar için yeni bir yasal düzenleme gerekli idi ve bu amaçla önce, 7 Temmuz 1939 tarih ve 3704 sayılı Köy Eğitmen Kursları ile Köy Öğretmen Okullarının İdaresine Dair Kanun çıkarılarak bu okullara hazine arazisinden yer ve döner sermaye ayrılması sağlandı ve 3 yıllık bir deneme evresinden sonra, 17 Nisan 1940 tarihinde 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu çıkarıldı.

 

Bu kanuna göre; “köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere, ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde, Maarif Vekilliğince Köy Enstitüleri açılacaktı.” 1948 yılına kadar 21 tane Köy Enstitüsü kuruldu ve birçok Eğitmen Kursu açıldı. 1942 yılında, Köy Enstitülerine öğretmen ve yönetici; ilköğretime yönetici, denetmen yetiştirmek ve “köy incelemelerine merkez teşkil etmek üzere” Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde bir de Yüksek Köy Enstitüsü açıldı. 19 Haziran 1942’de çıkarılan 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu, tüm illeri Enstitü bölgelerine ayırdı. Her Enstitü kesiminde bulunan köy okulları, köy bölge okulları, yetiştirici ve tamamlayıcı kurslar, o bölgedeki Köy Enstitülerinin gözetim ve denetimine bırakılıyordu. Buralara öğretmen ve yönetici yetiştirmek, bu öğretmenleri izlemek ve geliştirmek, okulların araç-gereç ihtiyaçlarını karşılamak; Köy Enstitüsü’ne ait görevlerdi. 1946’dan sonra eğitim yönetiminde geleneksel “il idaresi” sistemine dönüldü. Böylelikle köy okulları ve öğretmenlerinin enstitülerle hiçbir bağlantısı kalmadı ve fiilen Köy Enstitüleri kapatılmış oldu.

 

 

onurkoy5

 

 

KÖY ENSTİTÜLERİ KAPANMASAYDI NELER OLMAZDI?

 

Köyden kente göçler olmazdı.

Yoksulluk, hırsızlık, gasp olmazdı.

Okumayan çocuk kalmazdı.

Çorak toprak kalmazdı.

Boşa akan, kullanılmayan, değerlendirilmeyen su kalmazdı.

Dışardan sanayi ürünü almazdık.

Dışardan tarım ürünleri almazdık.

İhracatımız ithalatımızdan az olmazdı.

Heykeller yıkmazdık, resimler yırtmazdık.

Üretim yapmayan fabrikalar açmazdık.

Üretim yapan fabrikaları yıkmazdık.

Özelleştirme olmazdı.

Terör olmazdı.

301 ri tartışmazdık

Terör cinayetleri olmazdı.

Paralı eğitim olmazdı.

Dershaneler olmazdı.

81 ile öğretmensiz, araç gereçsiz üniversite açmazdık.

Siyasi cinayetler olmazdı. Hapishanelerimiz dolup taşmazdı.

İMF nin oyuncağı olmaz ona yalvarmazdık.

AB ye yalvarmaz, küçük düşmezdik.

İhtilaller olmazdı.

Kimse bir karış toprak istiyemezdi.

 

(Fotoğraflar :Salih Gürsoy Arşivi)

 

 


11 Mart 2016. 11:01
0 0 Oylar
Okuyucu puanı:
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Bütün yorumları gör
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
0
Düşünceleriniz bizim için önemlidir, lütfen yorum bırakınız.x