Türk Çeltikçiliğinde Büyük Aşama


Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz  

DSCF4228Çeltik, pirinç olarak tüketilen ve olasılık ileride, en azından bazı toplumlarda ekmeğin yerini almaya aday bir tahıldır. Niteki ülkemizde de 1960’larda yıllık kişi başına pirinç tüketimi 4 kg civarında iken bu rakam son yıllarda 8 kg’a ulaşmıştır. Bu artışta ekim alanlarının 60.000 hektardan 100.000 hektara, dekara alınan verimin 340 kg’dan 900 kg’lara çıkması ve %90 pirinçte kendine yeterli duruma ulaşmamız da etkili olmuştur.

 

Başta verimde sağlanan artış olmak üzere, diğer artılar dünyada en önde gelen “RICE TODAY”’ dergis’n’n son sayısında “Rice booms in Turkey, Türkiye’de çeltikte patlama” başlığı altında bir makalede[1] geniş bir şekilde kaleme alınmıştır. Burada verilen bazı bilgilerin Türk okuru ile paylaşılması yerinde olacaktır.

 

Aslında tüketicimizin yıllık 200 kg/kişi buğday tüketiminin yanında 8 kg/kişi pirinç tüketimi önemli görünmeyebilir. Fakat tüketim eğilimindeki durum (pirinçte artış, buğdayda düşüş) tarımsal stratejistlerce muhakkak değerlendirilecektir.  Türkiye’de çeltikte yaşanan patlamanın simgesi, verimin dekara 900 kg yükseltilmesidir.  Bu da araştırmalarının zamanında, yerinde, doğru elemanlarla başlatılması ile mümkün olmuştur.  1980’lerde çeltik ekiminin en yoğun olduğu Trakya’da, Edirne’deki Tarımsal Araştırma Enstitüsünde davaya inanmış yönetici[2] ve Ziraat Mühendisi elemanlarla başlattıkları “Ülkesel Çeltik Araştırma Projesi” günümüzdeki tecilli çeşitlerin planlandığı, projelendirildiği, temellerinin atıldığı sistemin başlangıcı olmuştur. 1970’lerde İtalya’dan ithal edilen Rialto, Roma, Arborio ve Baldo çeşitlerinin tohumluğu yapılmakta idi.  Aynı yıllarda birçok yabancı çeşit farklı bölgeler için tescil edilmiştir.  Enstitüsü tarafından başlatılan melezleme çalışmaları sonucu Ergene, Trakya, Meriç, İpsala ve Altınyazı 1990 yılında tescil edilmişlerdir. Sonraki yıllarda Serhat-92, TOAG-92 (Ege Üniversitesince geliştirilmiştir), Sürek-95, Osmancık-97, Kıral, Demir, Kargı, Gönen, Neğiş, Kırkpınar, Edirne, Halilbey, Ece, Şumnu,  Beşer, Durağan, Kızıltan, Aromatik-1, Gala, Tunca, Efe, Çakmak, Paşalı ve Hamazdere çeşitleri tescil ettirilmiştir (SÜREK, H. 2013)[3]. 1997 yılında tescil edilen OSMANCIK-97 çeşidi 2004 yılında Bulgaristan’da aynı isim altında tescil edilmiş ve aynı ülkeye tonlarca orijinal tohumluk ihraç edilmektedir. Ayrıca, söz konusu çeşit Yunanistan, Rusya ve Ukrayna gibi ülkelerde de üretimde kullanılmaktadır.  Diğer taraftan Halilbey, Gala, Kırkpınar ve Durağan çeşitlerimizin Bulgaristan’da tescil çalışmaları devam etmektedir.

 

Verim artışında genotiplerin, yani yeni çeşitlerin genelde %50 oranında payı vardır. İlaç, gübre ve diğer agronomik yenilikler ise verim artışındaki diğer yarıyı oluşturur. Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsünün uzun yıllar devam eden agronomik çalışmalarının sonucu örneğin, gübre türü, dozu, zamanı gibi detaylar da çiftciye sunulabilmiştir. Özellikle ileri teknolojiye yatkın çeltik üreticisinin lazer tekniği ile tava içi tesviye sorununu çözmesi de verim artışına katkı sağlamıştır.  Yeni çeşitlerin mevcut hastalıklara dayanıklı olmasının da burada değinmek yerinde olacaktır. 

 

DİĞER HABERLER
Zehirli balıklar Türklere yedirildi!

Çeşit gereksinimi tüm kültür bitkilerinde kolay karşılanamaz. Yalnız Marmara ve Orta Karadeniz’e 100 bin hektarlık alana yoğunlanmış çeltik çeşit sayısı gereksinimi ile tüm ülkeye yayılmış 7-8 milyon hektarlık alanın beklediği buğday genotip sayısı karşılaştırılamaz.  Hele hele makarnalık-ekmeklik, sahil kuşağı-geçit kuşağı-içanadolu ekolojileri, sulu-kuru gibi kulvar sayısı ile gereksinim duyulan çeşit sayısı buğdayda farklı olacaktır.  O nedenle ülkemizde buğday tarımında gereksinim duyulan çeşitlerin geliştirilimesinde kamu ve özel sektörün çabalarının yeterli olmayabilir. Brezilya’daki EMBRAPA gibi (Açıkgöz 2012, http://blog.milliyet.com.tr/brezilya-nin-tarimsal-mucizesi/Blog/?BlogNo=372462) merkezi bir tohumculuk konseyinden mahrum ülkeler Kanada’da olduğu gibi üreticilerle birlikte kamu ve özel sektör tohumculuk paydaşları “çeşit geliştirme” kooperatifleri ile sorunu çözmeye çalışmaktadırlar (http://www.wfgd.ca/the_co-op.htm).

 

Son günlerde Türkiye’ye GDO’lu pirinç ithal edildiği doğrultusunda haberler yapılmış, olayın bilimsel doğrulanması için başvurulan laboratuarların bazıları olayı doğrularken diğerleri aksi görüş belirtmişlerdir. Aslında İran’dan başka hiçbir ülkede transgenik, yani GDO’lu çeltik çeşidi tescil edilmemiştir. Fakat Türkiye’ye ithal edilen pirincin ince-uzun pahalı İran ürünü olması beklenemez! Olası GDO DNA’sı toprak bakterilerinden veya nakliye esnasında daha önce taşınan GDO’lu herhangibir üründen istem dışı bulaşmadır.  Ama bu durum, Türkçe isimlerle tescilli yerli pirinç çeşitlerinin tüketicimizce tercihi için bir fırsat yaratmıştır.

 

DİĞER HABERLER
Türkiye 12. Gıda Kongresi, Edirne'de başladı.

 


[1]http://irri.org/index.php?option=com_k2&view=item&id=12441:rice-booms-in-turkey&lang=en

[2] Burada projeyi başlatan Enstitü eski müdürü Dr. Erdoğan İNDELEN’i rahmetle yâd ederiz.

[3] Bazı yeni çeltik çeşitlerinin farklı lokasyonlardaki verim ve randımn performansları, Hasat Mart 2013 Sayı 334, Sayfa 84-86


8 Nisan 2013. 11:04
0 0 Oylar
Okuyucu puanı:
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Bütün yorumları gör
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
0
Düşünceleriniz bizim için önemlidir, lütfen yorum bırakınız.x