Canlılar Patentlenebilir mi?


Prof. Dr. Nazımi AÇIKGÖZ

Patent, fikir-sanat eserleri, entegre devre topografyaları, yeni bitki çeşitleri ile ilgili ıslahçı hakları, endüstriyel tasarım, coğrafi işaretler ve marka ile birlikte fikri ve sınaî mülkiyet haklarını oluştururlar. Genelde, doğada var olan canlılar patentlenemez, ancak insan eliyle değiştirilmiş veya oluşturulmuş canlılar patentlenebilir. Örneğin, genetik yapısı değiştirilmiş mikroorganizmalar, bitkiler ve hayvanlar     patentlenebilirAncak, insanlar veya insan embriyoları gibi canlılar patentlenemez.

Patent, bir buluşun sahibine belirli bir süre için özel haklar veren bir belgedir. Patent, yeni ve sanayide uygulanabilir buluşlar içindir. Patent başvurusu ilgili kuruma gerekli evrakları sunarak gerçekleşir. 

Canlılarda İlk Patent

Dünyada ilk patentlenen canlı, 1980 yılında ABD’de bir bakteri türüydü. Petrol kirliliğini temizlemek için genetik olarak değiştirilmiş bu bakteri sahibine belirli bir süre için özel haklar sağlamakla kalmadı, aynı zamanda  canlıların patentlenebilmesinin önünü açtı.

Canlılarla İlgili Türkiye’de İlk Patent

Ülkemizde patentlenen ilk ve tek biyoteknoloji buluşu, Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nesrin Özören’in geliştirdiği bir kanser aşısıdır. Bu aşı, vücudun bağışıklık sistemini kanser hücrelerine karşı savaşmaya teşvik ediyor. Söz konusu aşı Dünya’da ilk ve tek olan ASC mikrokürecik teknolojisiyle oda sıcaklığında 30 gün dayanabilen aşı modeli ile geliştirilmiştir (patent: TR 04773 B ve PCT/IB2013/053079).

Yeni bitki çeşitleri ile ilgili ıslahçı hakları

Bitkilerde patent olayı, bitki ıslahçıları tarafından ıslah edilen yeni genotiplerin yani yeni çeşitlerin korunması amacıyla geliştirilmiş bir sistemdir. Tescil diye tanımlanan bu işlemle, yeni çeşidin üretimi, satışı ve ticari kullanımından doğacak tüm haklar, fikri mülkiyet hakkı, ıslahçı hakkı veya royalite adı altında ıslahçısı şahıs, kuruluş veya firmaya tahsis edilmiş oluyor.

Islahçı Hakları Ne Zaman Dile Getirildi

DİĞER HABERLER
Kahraman bakkalı kurtarma formülü

Daha 19. yüz yılda ıslah edilen bitkilerde ıslahçısının bir hakka sahip olması gerektiği fikri öne sürülmeye başlamıştı. Fakat o yıllarda ABD’de, üniversite ve kamu araştırma kuruluşların geliştirdikleri çeşitlerden herhangi bir gelir beklentisi öngörülemezdi. Çünkü bitki ıslahı yapan üniversiteler ve araştırma kuruluşları kamu görevi yapıyorlardı. Ne zamanki özel sektör bitki ıslahına el atıp yeni çeşitler geliştirmeye başladılar, işte o yıllarda (1930) çelikle (tohumla değil!) çoğaltılan krizantem gibi çiçekler için “BİTKİ PATENT YASASI” çıkartılmıştır.  1952’ye gelindiğinde ise tohumlu bitki çeşitleri için “BITKİ ÇEŞİTLERİNİ KORUMA YASASI” çıkartıldı. Burada olay, geliştirilen yeni bir genotipin ıslahçısı adına tescilidir.  Tescille ilgili bir seri koşul yerine getirilirken, yeni çeşit ıslahçısına bir seri avantaj sağlıyordu. Örneğin o çeşidin, bir başkası tarafından tohumluk veya üretim materyali olarak pazarlanamayacağı gibi… Bu haklar “ıslahçı hakkı” (royalite) olarak bilinir.

Gelişen teknolojiler güncel hayata, dile, doğal olarak hukuka da yeni kavramlar kazandıracaktır. Önce tohum teknolojisinde sonra da tarımsal biyoteknolojide yakalanan başarılar, hızla artan nüfusun beslenebilmesinde anahtar rol oynamıştır. En çarpıcı rakam, 1920’lerde 200 kg/da olan mısır veriminin 2020’lere gelindiğinde 800 kg/da’lara ulaşmasıdır[1]. Burada genetik biliminin bitki ıslahçıları tarafından başarı ile kullanımı büyük rol oynamıştır.

DİĞER HABERLER
Çam Ağacı Süsleme Geleneği ve TÜRKLER

Biyoteknolojide Patent Devri

1990’larda biyoteknolojinin de devreye girmesi ile daha evvel bitkinin kendi çevresinde bulunmayan genler başka türlerden transfer edilerek (GDO = Genetiği değiştirilmiş organizmalar) hayatımıza girmiştir. 2020’lerde dünya transgenik (GDO’lu) ürün ekim alanı 190 milyon hektara ulaşırken (toplam ekim alanlarının %15’i) ticari tohum pazarının %36’sı bu kategoriye aittir. Transgenik çeşitlerle on binleri bulan tarımsal biyoteknoloji patentleri alınmıştır.

Türkiye’de ıslahçı hakları yasasının uygulanışı

2004 yılında5042 Sayılı “Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun” ve 17 Mart 2007 tarihli 5601 sayılı kanunla UPOV sözleşmesi TBMM tarafından kabul edilmiştir. Böylece yurtdışında geliştirilen bir çeşidin izinsiz olarak ekimi-dikimi engellenebilecek, diğer bir ifade ile ıslahçı hakkı ödemeleri garanti altına alınabilecektir. Böylece yüksek performanslı yabancı bir çeşit Türkiye’de de ekilebilecektir. Diğer taraftan yerli bitki ıslahçıları da geliştirdikleri yeni çeşidin sağladığı artı değerden yurt içinde ve yurtdışında ferdi (resmi araştırma kurumlarında ıslah yapanlar!) ve kurumsal olarak yararlanabilecektir. Bu uygulamalar sayesinde ıslahçılar geliştirdikleri çeşitlerin gelirleri ile yeni çeşitlerin ıslahı için kaynak elde etmekte, yetiştiriciler ise bu sayede hastalıklara daha dayanıklı, daha kaliteli daha güvenli ve daha verimli yeni çeşitlere kavuşabilmektedir. Bitki çeşitlerinin korunması sistemiyle, bu özelliklerin geliştirilmesi teşvik edilmekte ve çeşitleri geliştiren ıslahçıların hakları da bu sistemle korunmaktadır. Aynı zamanda ıslahçı hakkı tahsili, küçük çiftçi istisnası, koruma süreleri gibi detaylar bu yasa ve ilgili yönetmeliklerde yer almaktadırlar. Bugüne kadar ülkemizde 56 bitki türünde, 494 bitki çeşidi için başvuru yapılmış binlerce çeşit koruma altına alınmıştır.

DİĞER HABERLER
Sonsuza kadar Yüce Lider Atatürk'ün yolunda

Patentin Kötüye Kullanımı

Islahçı hak ihlalleri, hakların ilk yasalaştığı ABD’de başlamıştır[2]. 1930 yılında yürürlüğe giren BİTKİ PATENT YASASI ağırlıklı olarak vejetatif üreyen krizantem, gerbera, karanfil, gül gibi kesme çiçeklerle ilgili uygulamalara yönelikti. Konunun daha kolay anlaşılması için hemen ülkemizden bir örnekle yola çıkalım: “Islahçı hakları” ile ilgili olarak tüm düzenlemelerin yapılmasını takiben uluslararası örgütlere de üye olunmuş ve böylece koruma altına alınmış tescilli çeşitlerin royalite sözleşmeleri gerçekleşmeden, üretim ve ticaretinin yapılamayacağı benimsenmişti. Fakat her sektörde görülebilen “yasa ihlallerine” tarımsal üretim ve ihracatında da rastlanmaktadır. Nitekim AB’ye ihraç amaçlı kesme karanfil yüklü dört Türk tırına Macaristan gümrüğünde, gerekli lisans ve üretim sözleşmesine ait belgeleri ibraz edemediği için el konulmuştur. Çünkü uluslararası koruma altına alınan yani tescilli bir çiçek, ülkemizde izinsiz üretilip ihraç edilmeye çalışılmıştı.

Doğal olarak kötüye kullanım, patent hakkının ihlali gibi durumlar, ulusal yasaların yanında uluslararası düzeyde kurulan bir seri örgüt tarafından takip edilmektedir. Söz konusu örgütlerin başında şu kuruluşlar öne çıkmaktadır: U P O V (Uluslararası Yeni Çeşitleri Koruma Birliği), WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Hakları Organizasyonu), TRIPS (Ticari Fikri Mülkiyet Hakları Organizasyonu), CPVO (AB Topluluk Bitki Çeşitleri Ofisi) ve PVPO (Bitki Çeşitlerini Koruma Ofisi) gibi…

[1] Nazımi AÇIKGÖZ: Yeşil Devrim Dünyayı Açlıktan Kurtardı – Çiftlik Dergisi

[2] Açıkgöz N, (2012) Bazı Çarpıcı Islahçı Hakları Dava Örnekleri. Terazi aylık Hukuk Dergisi (76), 54-57


2 Ocak 2024. 12:53
0 0 Oylar
Okuyucu puanı:
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Bütün yorumları gör
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
0
Düşünceleriniz bizim için önemlidir, lütfen yorum bırakınız.x