Çiftlik Dergisi Bilinçlendiriyor… Doç. Dr. Murat GÜLMEZ


1480534_633672456671012_645561248_n

 

Doç. Dr. Murat GÜLMEZ

mgulmez@hotmail.com

 

 

Bilincin daha da yaygınlaşması temennisiyle ve özellikle karar alıcıların bu yazıyı okumalarını umarak sadece son sayıyı (Nisan-2014) okuduktan sonraki duygu ve düşüncelerime yer vereceğim.

 

Türkiye kanatlı eti endüstrisi giderek büyüyor; AB birincisi, dünya 8.’si, önü açık, ihracat patlaması bekleniyor, 2 milyon kişiyi istihdam ediyor. Sektör çok büyük, giderek de büyüyecek. Nüfus ve yoksulluk artışına paralel olarak. Tavuk markalarının her biri bir şirketi temsil ediyor. Bu şirketler yem ve civcivi sözleşmeli fason üretici(kümes sahibi)’ye ulaştırılır. Civcivler ortalama 40 gün sonra şirket tarafından geri alınır, kesilir ve satılır. Kümes sahibi nadiren zarar etse de genel olarak normal bir konaklama bedeli alır. Özellikle yem hammaddeleri ve katkıları temininde dışa bağımlı olan sektör, döviz artışı vd. fiyat artışlarından çok etkilenmektedir. Sıkı tarımsal üretim politikalarının uygulanması ekonomimizin lokomotiflerinden biri olan sektörü destekleyecektir.

 

Yerli suşlar kullanılarak aşılar üretilmeli,

 

İthal yama her zaman deliği kapatmıyor. Pendik Enstitüsü hakkında yazılan yazılar çok üzücü. Balkan Harbi, Osmanlı’nın çöktürülüşü, II. Abdülhamit, Tüberkülin üretirken 33 yaşında tüberkülozdan ölen Adil Bey canlanıp karşımıza dikilir. “Biz boşuna mı öldük, atalarınız boşuna mı bağımsızlık savaşı verirken at eti, eşek eti, çarık, at gübresinde arpa tanesi yedi” diye kükrerler. Haklılar. Biz onların kemiklerini sızlatıyoruz. Can damarı ne kadar kurum varsa icabına baktırdık. Şimdi de aşılıyoruz ama tavuklar korunamıyor. Bu durum da sektörün maliyetlerini yükseltiyor. Bu ekonomiden %5 daha fazla kazanç elde edebilmek mümkünken biz olta ile balığın birbirine uygun olup olmadığını dahi tam bilmiyoruz. Bu konuda devlet denetiminin olmadığını, firmaların da aşının ön analizlerini yaptıktan sonra kullandıklarını sanmıyorum. Muhtelif aşılar ve muhtelif aşılama programlarıyla körebe oynuyoruz.  Aşıların etkinliğini net olarak ortaya koyan bir araştırmaya ben rastlayamadım.

 

 “Tavuk tüketiminin düşük kalmasının nedeni tüketici yanlış algısı’’!

 

Bu ülkede iki kesim hep yanlış algılıyor. Yerli üretici ve yerli tüketici. Zavallı sizler, sessiz kalabalıklar, Kınalı Ali’nin anaları, babaları, kardeşleri. Tüketiciler! Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu sizin algınızı bilimsel olarak değerlendirmiş ve konunun muhataplarına “Tüketicilerin “Beyaz Et” sağlık ve beslenme algıları” başlığı ile sunmuş. Hocamız, siz tavuk etini tüketmeyi seviyorsunuz ama lezzetini beğenmiyorsunuz, kalıntı antibiyotik ve hormon dedikodularından çekiniyorsunuz gibi bir sonuca varmış. Ben de biliyorum ki hormon kesinlikle yok. Antibiyotik resmi kaynaklara göre yok. Lezzet konusunda ben de tatmin değilim. Bunun nedeni ticari tavuk henüz yokken bol bol köy tavuğu yemiş olmam olabilir. Lakin köy tavuğu yemiş birine ticari tavuğun lezzetini beğendirmek zor olabilir.

DİĞER HABERLER
DuPont, Dünyanın En Büyük Selülozik Etanol Fabrikasını Açtı

 

Lezzeti artırmak mümkün mü?

 

Ben tavukçuluğu kümes içerisinde gece gündüz yaşayarak öğrendim. Binlerce kümes, binlerce kümes çevresel ve iç koşulu demektir. Dolayısıyla 42 gün süreyle otel sahibi misafirin hastalanmaması için gece gündüz uyanık kalır. Ben KÖY-TÜR firmasında saha veterineri iken bana 40 adet kümes emanet edilmişti. Şimdilerde bir veterinere kaç kümes teslim ediliyor, bilmiyorum. Otel sahiplerinin sorunlarını yazana rastlamadım. Veterinerin sorunlarını yazana da rastlamadım. Bence bu ikisinin sorunları tavuğun lezzetine engel oluyor. Misafir hastalanıyor, veteriner gelip tedavi ediyor ve lezzet azalıyor. Ne kadar az tedavi o kadar çok lezzet. Çözümü basit gibi görünse de çok zor. Koruyucu hekimlik, biyogüvenlik, HACCP, GMP, VHS…, bir sürü kavram. Hepsi tavuğun lezzeti için aslında. Çünkü, lezzet sağlıkta gizli. Köy tavuğu sağlıklı olduğu için lezzetli. Firmalar tavuğunun rekabet şansını artırmak için lezzeti bozan hiçbir maddeyi yeme katmaz. Antibiyotik de katmaz. Firmanın veterinerleri çiftlikleri izler ve zorunlu olmadıkça antibiyotik vermezler. Ama yetiştirici daha çok para kazanmak için, hayvanının hastalanmaması için, aynı zamanda bir tüketici olmasına rağmen, serbest piyasadan istedikleri kadar antibiyotiği reçetesiz olarak alabilir ve kullanabilirler. Firmanın ve Tarım Bakanlığı’nın gayretlerine rağmen bu sorun devam ediyor. Bence “zehirliyse Türkler yesin” yazısı mükemmeldi.

 

Çok değerli tıp profesörümüz bir çok konuda sektör için algı yaratırken birden “tavuk da yumurta da zaten organiktir” deyiveriyor. Bu hocamız organik, doğal, doğala özdeş tavuk yetiştirme konularında ya bir makale yazsın, ya da bir köylüye misafir olsun ve poşetli tavuğu da hediye götürerek akşam yemeğinde köy tavuğu ile karşılaştırmalı olarak tatsın. Bunlar zor gelirse Prof. Dr. Necmettin Ceylan’ın “Organik tavuk etine dair yanlışlar ve bilinmesi gerekenler” adlı makalesini okusun.

DİĞER HABERLER
Nesli tükenen hayvanı açık artırmayla öldürüyorlar!

 

Tavukçuluk sektörü lezzete kafa yorduğu müddetçe sağlıklı tavuk yiyeceğiz. Sağlığa kafa yordukça lezzetli tavuk yiyeceğiz. Sektörü bir orkestraya benzetirsek, her bir enstruman bir diğerini duymadan çalınıyor, gürültü var, orkestranın şefi yok, her bir sazın en az bir yerinde arıza var. Sahne arkası ekibi (otel sahipleri) telaşla sağa sola koşuyor nafile, ahenk yok. Dinleyiciler (tüketiciler) müziğin tadına varamıyor, mecburen dinliyor. Arada bir veteriner hekim sahneye fırlıyor ve sazların yırtığına yama yapıştırmaya çalışıyor, ama yama yerli olmadığı için yerli yırtığa yapışmıyor. Yapışsa da 1-2 ay kalabiliyor. Sonra konsere ara veriliyor ve müzisyenler bir araya gelerek yırtıkların çok iyi yama tuttuğuna ve dolayısı ile ne kadar lezzetli müzik ziyafeti sunduklarına kendilerini inandırıyorlar. Bu moralle bir daha sahneye çıkıyorlar…

 

Tavukçunun sorunu tavuğun sorunudur. Bu sorunun temelinde ithal bilgi, teknik, mal hayranlığımızdan geliyor. Kümes teknolojimiz ithal, ekipman teknolojimiz ithal, civcivin menşei ithal, yem ithal, katkı ithal, aşı ithal, ilaç ithal. Hava, su, rüzgar, rakım, güneş, kümes yapı malzemesi, kümes sahibi, kümes montajcısı yerli. Bu ithal-yerli birleşmesinden doğan kümeslerin her biri neredeyse kendi karakterini kazanmışçasına farklılık arz ediyor.  Bir örnek olmayan fiziki koşullarda bir örnek ürün elde edilemez. Elbette ki sorunların çokluğu çözümleri de geciktiriyor. Aşı doğru ise uygulama yanlış, yem hijyenik ise su mikroplu, havalandırma sistemi doğru ama kümesin yönü yanlış, vs… Tam bir karmaşa. Eğer bu ülkede yılın en az 250 günü güneşli olmasaydı çevresel mikroplarla başımız derde girerdi. Belki o zaman “hijyen” denen şeyin ciddiyetini anlamak zorunda kalırdık.

DİĞER HABERLER
Dünya Veteriner Hekimleri Günü Kutlamaları;

 

2006’da koruyucu amaçla antibiyotik kullanımı yasaklandı, acaba o tarihten sonra kanatlı sektöründe kullanılan antibiyotik miktarı ne kadar azaldı. Bunun cevabını verebilecek bir kurum var mı? Bu dergide en kısa sürede bu rakamları okumak hakkımın olduğunu sanıyorum. Gelişmiş ülkeler de dahil bir çok gelişmiş ülke resmi olarak bu sayıları açıklıyor. Onlarda da başta bir azalma olmamış, ama yamaları önce icat etmişler, sonra yapıştırmışlar, sonra dikmişler, yetmemiş perçinlemişler ve yama tutmuş. Örneğin İsveç antibiyotik kullanımını %90 oranında azaltmış. Ya biz? Azalttık mı, artırdık mı? Adi ishal ve yetersiz yem sindirimi (çiğ atma) gibi çok basit konuları antibiyotik kullanmadan çözen ülkeler antibiyotiği azaltmış. Bu işin uzmanları bu ülkelerdeki başarıları elde ederken yasaklanan antibiyotiklerin yerine hangi doğal koruyucuları koyduklarını da bilirler.

 

Kümes sahibinin işini iyi yapamadığı kümeslerde antibiyotik daha çok kullanılıyor. Firmalar kendi veterinerleri dışında antibiyotik kullandırmaya tepkili, üreticileri özellikle son hafta antibiyotik kullanmamaları konusunda uyarır ve hatta tespit ettiğinde cezalandırır. Ama bu sahada denetim zayıf olduğu için önlemler yetersiz kalmaktadır. Tavukçuluk sektörü büyük olduğu için bu pastadan sadece spekülasyon yaparak pay almaya çalışanlar da olabilir. Tavuk eti, yumurta ve halk sağlığı konusunda spekülasyon yaparak muhtemelen piyasaya çıkan kitaplarının satışını artırmaya çalışan bazı tıp profesörlerini TV ekranlarında görüp duyuyoruz. Bunları da bilmek lazım.

 

Bir başka yazıda “gıda denetimi SOS veriyor” başlığı yer alıyor. İlgili kurumun başına başarılı bir öğretim üyesi genel müdür olarak atandığında çok umutlandım. Gıda kaynaklı hastalıkları, halk sağlığına ve ulusal ekonomiye verdiği zararı ondan daha iyi bilen varsa da sayısı azdır. Dilerim başarısını burada da sürdürür ve boşluğu doldurur. Azmi ve zekası buna müsaittir. Zira, “salmonella kontrolü yönetmeliği”ni çıkarmak yüreklice bir iştir, umarım kağıt üstünde kalmaz. İsveç, Danimarka gibi ileri ülkeler bu işi nasıl yapıyorlarsa biz de öyle yapacağız. Aklın yolu birdir.

 

Daha sağlıklı ve lezzetli tavuklar yetiştirmek dileğiyle…


10 Mayıs 2014. 10:58
0 0 Oylar
Okuyucu puanı:
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Bütün yorumları gör
This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.
0
Düşünceleriniz bizim için önemlidir, lütfen yorum bırakınız.x